Av. Burak Diyarbakırlıoğlu
Köşe Yazarı
Av. Burak Diyarbakırlıoğlu
 

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİNDE HİKÂYE YARIŞI

Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı aday adayı olmasının ardından, henüz üç yıl sonra olacak seçimler şimdiden tartışılmaya başlandı. Üstelik 2028 seçimlerinde diğer adayın Erdoğan olacağı konusunda herkes neredeyse emin. Erdoğan’ın Anayasa gereği aday olamaması dahi, herkes tarafından bir Anayasa değişikliğiyle aşılabilecek küçük bir detay olarak görülüyor artık. Özetle, muhalif veya iktidar yanlısı fark etmeksizin, bu kabulleniş her kesimde mevcut. İki adaydan birine “benim adayım” diyemiyorum. Sadece iki aday arasında kısıtlı ve objektif bir değerlendirme yapmaya çalışacağım. Erdoğan, hikâyesi olan bir lider. Bu nedenle, ondan yüz çevirme potansiyeli olanlar bile son defa bu hikâyeye tutunabiliyor. İmamoğlu ise şimdiye kadar bütünlüklü bir hikâye ortaya koymaktan ziyade, parça parça denemeler yazıyor gibi. Ancak bunlar kısa sürede bütünleşebilir ve bana göre kötü bir başlangıç değil. Erdoğan, İstanbul’da yoğun ve düzensiz iç göç sebebiyle yönetilemez hale gelen, belediyecilik hizmetlerinin kamusal kaynaklarla artık karşılanamadığı bir dönemde iktidar oldu. Kısa süren belediye başkanlığı döneminde, sorunların büyük bir kısmıyla ciddi mücadeleler yürüterek İstanbullunun beğenisini kazandı. Daha sonra, projelerinin engellenmesi ve hapis cezasıyla birleşen sürecini “hizmet siyaseti” olarak adlandırdı ve karşıtlarını hizmeti engelleyen taraf olarak konumlandırmayı başardı. Böylece, Erdoğan çok sevdiği milleti için hizmet üretmeye çalışan, vefakâr ve cefakâr bir lider imajıyla iktidara geldiği günden bugüne hikâyesine eklemeler yaparak devam ediyor. Bu hikâye o kadar etkili ki, hem içeride hem de dışarıda rakiplerine karşı kamuoyu oluşturabiliyor. Erdoğan’ın hikâyesi, sadece Türkiye sınırları içinde değil; İslam ülkeleri ve hatta kendisiyle doğrudan benzerliği olmayan toplumlarla dahi bağ kurmasını sağlıyor. Özetle, Erdoğan’ın somut hizmetleri ve inşa ettiği yapılar bile bu hikâyenin etkisi karşısında ikinci planda kalıyor. Ona oy veren herkes de bu hikâyenin bir parçası haline geliyor ve bu meydan okumanın içinde kendini buluyor. Erdoğan’ın bu güçlü hikâyesinin karşısında, İmamoğlu’nun haksızlığa uğradığı ve kendi gücüyle bertaraf ettiği bir seçim süreci var. Bunun üzerine, ikinci kez daha güçlü bir şekilde seçilerek tüm hükümete karşı kazandığı seçim, onu çok güçlü bir noktaya taşıdı. Ancak kendisine yöneltilen en büyük eleştiri yine “hizmet siyaseti” üzerinden geliyor: “Hizmetin var mı? Eserini söyle.” gibi sorularla köşeye sıkıştırılmaya çalışılıyor. Oysa, günümüzde tasarruf tedbirlerinin sıkı şekilde uygulandığı ve merkezi hükümetin dahi hizmet üretmekte zorlandığı, dünya ekonomisinin mal ve hizmet piyasalarını parsellediği bir dönemde yaşıyoruz. Son yirmi yıl boyunca büyük projelerle şekillenen bir siyasi ortamda, doğal olarak Erdoğan’ın liberalizmin dünyada yaklaşık on beş yıl boyunca etkili olduğu, ucuz mal, hizmet ve insan takasının kolaylıkla yapıldığı bir dönemle kıyaslanıyor. Oysa günümüz, liberal ekonomik politikaların askıya alındığı, ekonomik ve politik sıkı denetimlerin uygulandığı, diplomasinin yerle bir olduğu bir dönem. Böyle bir dönemde büyük hizmet projelerinin üretilmesi zaten zor. Dolayısıyla, İmamoğlu’nun devasa projelere imza atamaması, onun başarısızlığı değil, sürecin doğal bir sonucudur. Buna rağmen hizmet etme gayretinde olduğunu görüyorum. Bu durum, İmamoğlu’nun hizmet siyaseti üzerinden siyaset yapmasını zorlaştıracaktır. Bu nedenle, İmamoğlu’nun ve hatta Erdoğan karşısındaki diğer adayların, yeni bir hikâye yazması gerekiyor. Bu şartlar altında İmamoğlu için bu hikâyenin malzemesi hizmet değil, belki kültür olabilir. Bu kadar kamu kaynağıyla üretilen hizmetlerin doğru kullanımı için bile bir kültürel altyapıya ihtiyaç var. Dolayısıyla, böyle bir hikâyenin tutabileceğini düşünüyorum. Kültür hikâyesinin henüz yazılmaya bile başlanmadığını ve toplumun yaşadığı bunalımın bu kültürel eksiklikten kaynaklandığını düşünüyorum. İstanbul’da çok sayıda restorasyon projeleri yürütüldü, kültürel yapılar inşa edildi. Hükümet kanadı da bunları yapıyor fakat geçmişi restore edip içinde yaşayacak kadar bir kültür inşa edebiliyorlar. İmamoğlu yönetimi modern İstanbullunun kendini var edebileceği mekanları açıyor. Var olan yapılarda da çok fazla kültürel etkinlik düzenlenmeye çalışılıyor. Yerebatan sarnıcındaki yeni konsept buna işaret ediyor. Modernizm ve tarih birbirine çok güzel uyarlanmıştı. İşte tam da buradan güçlü bir karşıtlık oluşturulabilir. Ne kadar sahipleneni olur bilemeyiz, ancak yeni bir hikâye üretebilir. Aksi takdirde, Erdoğan’ın her gün yazmaya devam ettiği güçlü hikâyesinin İmamoğlu’na bir seçim kazandırabileceğini düşünmüyorum. Bu hikâye üretilirken karşı taraf asla tanımlanmamalı. Karşı tarafı tanımlamak hikâyeyi bırakıp karşı tarafa saldırmak manasına gelir. Mesela kültür siyasetinin karşısına cahillik konulmamalı. Karşı tarafı tanımlamak saldırganca bir tutum olduğundan, bundan şiddetle kaçınılıp kültüre dair öğeler öne çıkarılıp tanıtılmalı ve hareketin lideriyle özdeş hale getirilmeli. Hikayeler savaşı için 2028’i bekliyoruz.
Ekleme Tarihi: 17 Mart 2025 - Pazartesi

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİNDE HİKÂYE YARIŞI

Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı aday adayı olmasının ardından, henüz üç yıl sonra olacak seçimler şimdiden tartışılmaya başlandı. Üstelik 2028 seçimlerinde diğer adayın Erdoğan olacağı konusunda herkes neredeyse emin. Erdoğan’ın Anayasa gereği aday olamaması dahi, herkes tarafından bir Anayasa değişikliğiyle aşılabilecek küçük bir detay olarak görülüyor artık. Özetle, muhalif veya iktidar yanlısı fark etmeksizin, bu kabulleniş her kesimde mevcut.

İki adaydan birine “benim adayım” diyemiyorum. Sadece iki aday arasında kısıtlı ve objektif bir değerlendirme yapmaya çalışacağım.

Erdoğan, hikâyesi olan bir lider. Bu nedenle, ondan yüz çevirme potansiyeli olanlar bile son defa bu hikâyeye tutunabiliyor. İmamoğlu ise şimdiye kadar bütünlüklü bir hikâye ortaya koymaktan ziyade, parça parça denemeler yazıyor gibi. Ancak bunlar kısa sürede bütünleşebilir ve bana göre kötü bir başlangıç değil.

Erdoğan, İstanbul’da yoğun ve düzensiz iç göç sebebiyle yönetilemez hale gelen, belediyecilik hizmetlerinin kamusal kaynaklarla artık karşılanamadığı bir dönemde iktidar oldu. Kısa süren belediye başkanlığı döneminde, sorunların büyük bir kısmıyla ciddi mücadeleler yürüterek İstanbullunun beğenisini kazandı. Daha sonra, projelerinin engellenmesi ve hapis cezasıyla birleşen sürecini “hizmet siyaseti” olarak adlandırdı ve karşıtlarını hizmeti engelleyen taraf olarak konumlandırmayı başardı. Böylece, Erdoğan çok sevdiği milleti için hizmet üretmeye çalışan, vefakâr ve cefakâr bir lider imajıyla iktidara geldiği günden bugüne hikâyesine eklemeler yaparak devam ediyor.

Bu hikâye o kadar etkili ki, hem içeride hem de dışarıda rakiplerine karşı kamuoyu oluşturabiliyor. Erdoğan’ın hikâyesi, sadece Türkiye sınırları içinde değil; İslam ülkeleri ve hatta kendisiyle doğrudan benzerliği olmayan toplumlarla dahi bağ kurmasını sağlıyor. Özetle, Erdoğan’ın somut hizmetleri ve inşa ettiği yapılar bile bu hikâyenin etkisi karşısında ikinci planda kalıyor. Ona oy veren herkes de bu hikâyenin bir parçası haline geliyor ve bu meydan okumanın içinde kendini buluyor.

Erdoğan’ın bu güçlü hikâyesinin karşısında, İmamoğlu’nun haksızlığa uğradığı ve kendi gücüyle bertaraf ettiği bir seçim süreci var. Bunun üzerine, ikinci kez daha güçlü bir şekilde seçilerek tüm hükümete karşı kazandığı seçim, onu çok güçlü bir noktaya taşıdı. Ancak kendisine yöneltilen en büyük eleştiri yine “hizmet siyaseti” üzerinden geliyor: “Hizmetin var mı? Eserini söyle.” gibi sorularla köşeye sıkıştırılmaya çalışılıyor.

Oysa, günümüzde tasarruf tedbirlerinin sıkı şekilde uygulandığı ve merkezi hükümetin dahi hizmet üretmekte zorlandığı, dünya ekonomisinin mal ve hizmet piyasalarını parsellediği bir dönemde yaşıyoruz.

Son yirmi yıl boyunca büyük projelerle şekillenen bir siyasi ortamda, doğal olarak Erdoğan’ın liberalizmin dünyada yaklaşık on beş yıl boyunca etkili olduğu, ucuz mal, hizmet ve insan takasının kolaylıkla yapıldığı bir dönemle kıyaslanıyor.

Oysa günümüz, liberal ekonomik politikaların askıya alındığı, ekonomik ve politik sıkı denetimlerin uygulandığı, diplomasinin yerle bir olduğu bir dönem. Böyle bir dönemde büyük hizmet projelerinin üretilmesi zaten zor. Dolayısıyla, İmamoğlu’nun devasa projelere imza atamaması, onun başarısızlığı değil, sürecin doğal bir sonucudur. Buna rağmen hizmet etme gayretinde olduğunu görüyorum.

Bu durum, İmamoğlu’nun hizmet siyaseti üzerinden siyaset yapmasını zorlaştıracaktır. Bu nedenle, İmamoğlu’nun ve hatta Erdoğan karşısındaki diğer adayların, yeni bir hikâye yazması gerekiyor.

Bu şartlar altında İmamoğlu için bu hikâyenin malzemesi hizmet değil, belki kültür olabilir. Bu kadar kamu kaynağıyla üretilen hizmetlerin doğru kullanımı için bile bir kültürel altyapıya ihtiyaç var. Dolayısıyla, böyle bir hikâyenin tutabileceğini düşünüyorum. Kültür hikâyesinin henüz yazılmaya bile başlanmadığını ve toplumun yaşadığı bunalımın bu kültürel eksiklikten kaynaklandığını düşünüyorum.

İstanbul’da çok sayıda restorasyon projeleri yürütüldü, kültürel yapılar inşa edildi. Hükümet kanadı da bunları yapıyor fakat geçmişi restore edip içinde yaşayacak kadar bir kültür inşa edebiliyorlar. İmamoğlu yönetimi modern İstanbullunun kendini var edebileceği mekanları açıyor.

Var olan yapılarda da çok fazla kültürel etkinlik düzenlenmeye çalışılıyor. Yerebatan sarnıcındaki yeni konsept buna işaret ediyor. Modernizm ve tarih birbirine çok güzel uyarlanmıştı. İşte tam da buradan güçlü bir karşıtlık oluşturulabilir. Ne kadar sahipleneni olur bilemeyiz, ancak yeni bir hikâye üretebilir. Aksi takdirde, Erdoğan’ın her gün yazmaya devam ettiği güçlü hikâyesinin İmamoğlu’na bir seçim kazandırabileceğini düşünmüyorum.

Bu hikâye üretilirken karşı taraf asla tanımlanmamalı. Karşı tarafı tanımlamak hikâyeyi bırakıp karşı tarafa saldırmak manasına gelir. Mesela kültür siyasetinin karşısına cahillik konulmamalı. Karşı tarafı tanımlamak saldırganca bir tutum olduğundan, bundan şiddetle kaçınılıp kültüre dair öğeler öne çıkarılıp tanıtılmalı ve hareketin lideriyle özdeş hale getirilmeli. Hikayeler savaşı için 2028’i bekliyoruz.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sariyersoz.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.