Türk Dünyası Teknolojisi konusunda Aziz Sancar’ın yapısal değerlendirmelerini içeren söylemlerini yorumlamak ihtiyacı hissediyorum.
“Teknoloji üretimi temel bilimlerden doğar. Türk dünyası temel bilimlere öncelik vermeli.” dedi.
“Temel bilimler yoksa teknolojik üretim değil tüketim vardır.” yorumunu rahatlıkla yapabiliriz. Örgün öğretim ilke ve yöntemlerinin temel bilimleri öncelemediğini görüyoruz. Temel bilimler konusunda yüreklendirilmeyen çocuklar ve gençlerimizin endüstriyel teknoloji yazılımları ve ürünleri üretemediklerini, teknoloji üretiminde ilerlemiş ülkelerin yazılım ve ürünlerinin benzerlerini üretmeye yöneldiklerini gözlemliyoruz.
“Deney ve gözlem teoriden önce gelir. Türk dünyası deney yapmaya önem vermeli.” dedi.
“Yoğun algı yönetimine maruz kalan, gelecek öngörüsü kararan zihinler deney ve gözleme uzak kaldılar” yorumunu da yapabiliyoruz. Temel bilimlerin kökü deney ve gözleme dayanıyor. Temel bilimlere yönelik ilke ve yöntemler zayıflayınca deney ve gözlem ortadan kalkıyor. Böylelikle algı yönetimine maruz kalan zihinler, kim daha iyi algı yönetimi yapıyorsa oralara yöneliyorlar. Tüketen birey olmaktan başka seçenek sunmayan bu algılar nedeniyle üretmeyen ama tüketen zihinleri avlanıyor.
“Politika ve din bilime karışmamalı. Türk dünyası bu karışımı yapmayı marifet sayıyor.” dedi.
“Türk Dünyası değişmeyen değerler üzerinden yeni değerler üretmiyor. Değişebilir değerler üzerinden ayrıştırmaya yöneliyorlar” diyebiliyorum. Müslüman olmayanı Türk’ten kabul etmeyen siyasi figürler, kendinden olmayan bireylerin haklarını sürüncemede bırakan bürokratlar ve birçok yönetim erki, yaşam biçimi üzerinden bireyleri ayrıştırmaya yöneliyor. Türklük bilinci ve Türk kültürünün değerleri politik ve dini unsurlar üzerinden yıpratılıyor.
“Bilim adamına şunu yap, bunu yapma dayatması olmamalı. Türk dünyası bu saplantıdan vazgeçmiyor.” dedi.
“Bilim insanı özgür zihinleriyle fikir üretmelidirler, siyasilerin söylemlerinin sonuçları teyit ettirilmemelidir” değerlendirmesini yapabiliriz. Fikir üretmek için zihinlerin özgür olması gerekir. Özgür zihinlere dayatmalarla çizilen çemberlerin içinde çalışanların bilim insanı niteliklerinden bahsedilemez. Bilim, bilim insanının özgür zihninin faaliyetidir. Dayatmaları teyit eden bilim insanı değil bilimcidir. Sanatçı ve zanaatkar arasındaki fark gibidir bu fark.
“Kız ve erkek çocuklara eşit eğitim fırsatı verilmeli. Türk dünyası bu konuda eksik kalıyor.” dedi.
“Hak ve fırsat eşitliği sağlamayan toplumların Dünya hakkında söz sahibi olamadıklarını tarih kanıtlamıştır” netliğiyle yorumlayabiliriz. Türk kültürü, kadın ve erkeğin her alandaki hak ve fırsat eşitliğini binlerce yıldır uygulamıştır. Türk dünyasının geleceği oluşturma gücünü yok eden ayrımcılık zehiri, algı toksinleri, uygulama zincirleri ve plan mahkumiyetleri sosyolojik yapıdan derhal uzaklaştırılmalıdır. Kız ve erkek her alandaki hak ve fırsat eşitliğinin hiçbir sebeple zehirlenmemelidir.
“Akademik basamak atlama (terfiler) tamamen en iyiye (liyakate) göre yapılmalı. Türk Dünyası en iyi insana iş vermeyip en kötü insanı en iyi işin başına getiriyor.” dedi.
“Liyakat ve hakkaniyet şart” diyerek anlatmaya devam edebiliriz. Bireyin yetenekleri, emekleri ve başarıları terfi etmesini sağlamıyorsa sonuçlarından kurumunu yararlandırmayı istememesi gayet doğaldır. Başarılı sonuçları başkalarıyla paylaşmaları da doğaldır. Liyakatsızın terfisi zaten kurumsal yönetimi oluşturmayacağı gibi kurama bir başarı getirmez. İnsanın en doğal ihtiyacı hakettiğine hak ettiği ölçüde kavuşmaktır. Liyakat sahibi insanları kaybeden bir topluluğun Dünya üzerinde sööz sahibi olamayacağı da sabittir.
Nihai itibarla Aziz Sancar hoca, tüm tespitlerini yapısal çözümleri de içeren cümlelerle yapmış. Bizler de bu tespitlere yakışır davranan yönetim ilkeleri ve yöntemlerini uygulamaya ilgili kurum ve kuruluşları davet etmeliyiz. Bunun zaruri ihtiyaç olduğu bilinci ve farkındalığında olduğumuzu ortaya koymalıyız.
Türkiye Yüzyılı, Türk kültürü ve bilincinin farkındalığıyla Türkiye Binyılı olarak gelecek nesillere mirasımız olacaktır.