Av. Yasemin Bal
Köşe Yazarı
Av. Yasemin Bal
 

Duygusal Emek

Duygular;  varlıklara, olgulara, kavramlara yönelik yoğun hissedişlerdir. Hissedilen duygu ile ruh hali birbirinden farklı kavramlardır. Duygular; yoğunluğu yüksek ve varlık, olgu, kavram gibi dışsal unsurların tetikleyici olduğu hislerdir. Ruh hali ise; yoğunluğu hem daha düşük, hem içsel tetikleyiciler ile oluşan haldir. Duygularımızın dışa vurumu, duyguların karar mekanizmamıza etkisi her zaman hem merak hem inceleme konusu olmuştur. Duygular, bireyin gerçekçi düşünmesinin önünde bir bariyer midir? Duygular bireyin özel hayatında ve çalışma hayatında verdiği kararları nasıl etkiler? Duygular, ruh halimizi harekete geçiren unsur mudur? Bilişsel zeka ile duygusal zeka arasındaki öncelik sıralaması nasıl yapılır? Hem küresel hem yerel düzeyde, ruh halimizi olumsuz etkileyen sorunlar olduğunu bilmekteyiz.  Küresel iklim krizi, biyolojik çeşitliliğin azalması, metropol şehirleşmenin yoğunlaşması, yaşamsal ihtiyaçların ekonomik veya fiziki nedenlerle karşılanmasında yaşanan zorluklar, gıdaya, sağlığa ve enerjiye erişimin hem zor hem pahalı olması, vazgeçilemez ve devredilemez insan haklarının uygulanmasındaki adaletsizlik, eşitsizlik ve ayrımcılık, sürdürülebilir insanlık neslini tehdit eden küresel savaş büyük korkulardır. Bu korkuların yanında sosyal yaşamda ruh halini olumsuz etkilen adalet, eşitlik,  hakkaniyet ve nesafet daralması, liyakatın ötelenmesi, hedeflere ulaşmanın önündeki engellerin başında gelen hedef felci oluşturan politik ve sosyal yapıdaki çürümeler, bireyi erdemli insan ekseninden uzaklaştıran hayatta ve ayakta kalmak için herşeyi mübahlaştıran ve  karar felcine sebebiyet veren politikalar ve uygulamalar, erdem ve etik değerleri ikincil üçüncül seviyeye düşüren güçlükler de en az bir Dünya savaşı kadar tehlikelidir. İnsanlar hissettikleri ruh hali, psikolojik durumu, sosyolojik, kültürel ve etik değerlerinin ekseninde duygularını dışa vururlar. Özel hayatları, çalışma hayatları ve sosyal yaşam içindeki davranışlarını buna göre belirlerler. Bu kapsamda, günlük yaşamında hissettiği kısa, orta ve uzun vadeli duyguları ve bu duygulara yönelik anlık ve kalıcı davranışlarını şekillendirirler. Birey, çalışmak ve ekonomik yaşamını düzenlemek zorundadır. Çalışma hayatında duygularını hissettiği gibi davranışa dönüştürmesi her zaman mümkün olamaz. Çalıştığı kurumun kurumsal ilkeleri, kurumun müşterileri, kurumun hizmet ve ürünlerinin müşterilere sunumu gibi birçok açıdan duygularını kurumun istediği şekle dönüştürmesi zorunludur. Şefine veya patronuna duyduğu öfke, kurumun hizmet veya ürünlerine yönelik olumsuz düşünceleri, çalışma arkadaşlarından duyduğu hoşnutsuzluk gibi duygularını dönüştürmek zorunda olduğu gerçeği zorunluluğun kapsamını da ortaya koymaktadır. Bu durumda çalışan bireyin, müşteri memnuniyeti ekseninde müşteri ilişkileri kurması, hizmet veya ürünün olumlu yönlerine odaklanması, ekip çalışanları ve dikey ilişkide bulunduğu kurumsal yapıyla barışık olması için emek harcaması gerekmektedir. Bu emek; müşteri memnuniyeti, uyumlu ekip ilişkileri, sorunsuz kurumsal ilişki için gerekli olan bir emektir ve bu emek duygusal emek olarak tanımlanabilir. Çalışan, kendi duyguları, düşünceleri ve davranışlarını değil, kurumsal yapının ihtiyacı olan davranışları sergilediğinden bu emeğe duygusal emek demek mümkündür. Kurum yöneticilerinin de; çalışanın verdiği duygusal emeği, kurumun ürettiği hizmet veya ürünün ayrılmaz parçası olarak görmesi gerekmektedir. Duygusal emek çalışanın duygusal işçiliğidir ve bedensel ya da düşünsel emek kadar önemlidir. Her şeye rağmen her koşulda gülümsemek ve müşteri memnuniyeti oluşturmak azımsanabilecek bir emek değildir. Kurumun, çalışanın duygusal emeğine göstermediği saygı, çalışanın duygusal uyumsuzluğu, duygusal yorgunluğu, iş memnuniyetsizliği, işe yabancılaşması gibi süreçler yaşamasına neden olabilir. Çalışanın hissetmediği duyguları hissediyormuşçasına müşteriye yansıtması yani duygusal maskeler kullanması kendi içinde duygusal çelişkiler yaşamasına neden olabilir. Müşteri memnuniyetsizliğini gidermek için harcadığı duygusal emeğin görmezden gelinmesi, ürün veya hizmetlerden kaynaklanan sorunları çözmeye yönelik adım atılmaması, çalışanı değersizleştiren yaklaşımlar sergilenmesi, çalışanın duygusal yorgunluğunu iş memnuniyetsizliğine dönüştürebilir. İşveren, çalışanı değersizleştirmek yerine, emeğini ödüllendirmek, duygusal çelişkilerini gidermek, duygusal uyumsuzluk yaratan hususları bertaraf etmek yönünde adımlar attığında, çalışanın duyguları gerçekçi dönüşüme uğrar ve duygusal emeğinin verimliliği artar. Çalışma barışı, çalışan ile işverenin dikey ve yatay ilişkisinde eşitlik, liyakat ve adalet ile sağlanabilir. Av. Yasemin BAL İş Hukuku Uzman Arabulucu  
Ekleme Tarihi: 06 Ocak 2025 - Pazartesi
Av. Yasemin Bal

Duygusal Emek

Duygular;  varlıklara, olgulara, kavramlara yönelik yoğun hissedişlerdir. Hissedilen duygu ile ruh hali birbirinden farklı kavramlardır. Duygular; yoğunluğu yüksek ve varlık, olgu, kavram gibi dışsal unsurların tetikleyici olduğu hislerdir. Ruh hali ise; yoğunluğu hem daha düşük, hem içsel tetikleyiciler ile oluşan haldir.

Duygularımızın dışa vurumu, duyguların karar mekanizmamıza etkisi her zaman hem merak hem inceleme konusu olmuştur. Duygular, bireyin gerçekçi düşünmesinin önünde bir bariyer midir? Duygular bireyin özel hayatında ve çalışma hayatında verdiği kararları nasıl etkiler? Duygular, ruh halimizi harekete geçiren unsur mudur? Bilişsel zeka ile duygusal zeka arasındaki öncelik sıralaması nasıl yapılır?

Hem küresel hem yerel düzeyde, ruh halimizi olumsuz etkileyen sorunlar olduğunu bilmekteyiz.  Küresel iklim krizi, biyolojik çeşitliliğin azalması, metropol şehirleşmenin yoğunlaşması, yaşamsal ihtiyaçların ekonomik veya fiziki nedenlerle karşılanmasında yaşanan zorluklar, gıdaya, sağlığa ve enerjiye erişimin hem zor hem pahalı olması, vazgeçilemez ve devredilemez insan haklarının uygulanmasındaki adaletsizlik, eşitsizlik ve ayrımcılık, sürdürülebilir insanlık neslini tehdit eden küresel savaş büyük korkulardır.

Bu korkuların yanında sosyal yaşamda ruh halini olumsuz etkilen adalet, eşitlik,  hakkaniyet ve nesafet daralması, liyakatın ötelenmesi, hedeflere ulaşmanın önündeki engellerin başında gelen hedef felci oluşturan politik ve sosyal yapıdaki çürümeler, bireyi erdemli insan ekseninden uzaklaştıran hayatta ve ayakta kalmak için herşeyi mübahlaştıran ve  karar felcine sebebiyet veren politikalar ve uygulamalar, erdem ve etik değerleri ikincil üçüncül seviyeye düşüren güçlükler de en az bir Dünya savaşı kadar tehlikelidir.

İnsanlar hissettikleri ruh hali, psikolojik durumu, sosyolojik, kültürel ve etik değerlerinin ekseninde duygularını dışa vururlar. Özel hayatları, çalışma hayatları ve sosyal yaşam içindeki davranışlarını buna göre belirlerler. Bu kapsamda, günlük yaşamında hissettiği kısa, orta ve uzun vadeli duyguları ve bu duygulara yönelik anlık ve kalıcı davranışlarını şekillendirirler.

Birey, çalışmak ve ekonomik yaşamını düzenlemek zorundadır. Çalışma hayatında duygularını hissettiği gibi davranışa dönüştürmesi her zaman mümkün olamaz. Çalıştığı kurumun kurumsal ilkeleri, kurumun müşterileri, kurumun hizmet ve ürünlerinin müşterilere sunumu gibi birçok açıdan duygularını kurumun istediği şekle dönüştürmesi zorunludur. Şefine veya patronuna duyduğu öfke, kurumun hizmet veya ürünlerine yönelik olumsuz düşünceleri, çalışma arkadaşlarından duyduğu hoşnutsuzluk gibi duygularını dönüştürmek zorunda olduğu gerçeği zorunluluğun kapsamını da ortaya koymaktadır.

Bu durumda çalışan bireyin, müşteri memnuniyeti ekseninde müşteri ilişkileri kurması, hizmet veya ürünün olumlu yönlerine odaklanması, ekip çalışanları ve dikey ilişkide bulunduğu kurumsal yapıyla barışık olması için emek harcaması gerekmektedir.

Bu emek; müşteri memnuniyeti, uyumlu ekip ilişkileri, sorunsuz kurumsal ilişki için gerekli olan bir emektir ve bu emek duygusal emek olarak tanımlanabilir. Çalışan, kendi duyguları, düşünceleri ve davranışlarını değil, kurumsal yapının ihtiyacı olan davranışları sergilediğinden bu emeğe duygusal emek demek mümkündür.

Kurum yöneticilerinin de; çalışanın verdiği duygusal emeği, kurumun ürettiği hizmet veya ürünün ayrılmaz parçası olarak görmesi gerekmektedir. Duygusal emek çalışanın duygusal işçiliğidir ve bedensel ya da düşünsel emek kadar önemlidir. Her şeye rağmen her koşulda gülümsemek ve müşteri memnuniyeti oluşturmak azımsanabilecek bir emek değildir.

Kurumun, çalışanın duygusal emeğine göstermediği saygı, çalışanın duygusal uyumsuzluğu, duygusal yorgunluğu, iş memnuniyetsizliği, işe yabancılaşması gibi süreçler yaşamasına neden olabilir. Çalışanın hissetmediği duyguları hissediyormuşçasına müşteriye yansıtması yani duygusal maskeler kullanması kendi içinde duygusal çelişkiler yaşamasına neden olabilir.

Müşteri memnuniyetsizliğini gidermek için harcadığı duygusal emeğin görmezden gelinmesi, ürün veya hizmetlerden kaynaklanan sorunları çözmeye yönelik adım atılmaması, çalışanı değersizleştiren yaklaşımlar sergilenmesi, çalışanın duygusal yorgunluğunu iş memnuniyetsizliğine dönüştürebilir. İşveren, çalışanı değersizleştirmek yerine, emeğini ödüllendirmek, duygusal çelişkilerini gidermek, duygusal uyumsuzluk yaratan hususları bertaraf etmek yönünde adımlar attığında, çalışanın duyguları gerçekçi dönüşüme uğrar ve duygusal emeğinin verimliliği artar.

Çalışma barışı, çalışan ile işverenin dikey ve yatay ilişkisinde eşitlik, liyakat ve adalet ile sağlanabilir.

Av. Yasemin BAL

İş Hukuku Uzman Arabulucu

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sariyersoz.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.