Av. Burak Diyarbakırlıoğlu
Köşe Yazarı
Av. Burak Diyarbakırlıoğlu
 

Sopalı Demokrasi: Seçimler ve Zorbalığın Sürekliliği

Beş yaşındaki yeğenimle top oynuyorum. Kendi kurduğu oyun sisteminde ne yaparsam yapayım yeniliyorum. Attığım golleri VAR’a giderek iptal ediyor. Yanlış faullerle beni durduruyor. “Hatalı karar” diye itiraz ediyorum, “Hakemler hatalı kararlar verebilir” diyor. Özetle, kurduğu oyun sadece kendisinin kazanmasına izin veriyor. Oyunun hem oyuncusu hem hakemi, hem de zaman zaman Futbol Federasyonu oluyor. Ben ise bu oyunda sadece sıradan bir oyuncudan ibaretim. Futbol tecrübem, 5 yaşındaki birine göre fiziki gücüm, hatta daha iyi bir tekniğe sahip oluşumun dahi hiçbir etkisi yok. Yani futbol oyun kuralları içerisinde bana avantaj sağlayan ne varsa geçersiz. Tabii, bütün bu eşitsizlikler ve yeğenimin yanlı kararları, kendimi sık sık maruz bırakmak istediğim bir eğlence benim için. Elbette yeğenimin karşısında, amca olarak yenilmenin zevkini çıkaran bir rakip yerine, bir yaşıtı olsaydı; rakibi ya oyunu terk eder ya da kuralları şeffaf bir oyun talep eder ve yeğenimin sahadaki yetkilerini kısıtlamasını isterdi. Yani sistemin değişimini talep ederdi. Türk siyasetinde oyun kuran ve tüm şartları belirleyen Erdoğan da siyaset oyununu aynı şekilde yönetiyor. Üstelik amcasıyla değil, taydaşlarıyla oyunu oynadığından, oynanan oyun son derece zevksiz ve sıkıcı. Büyük resim tam anlamıyla çok kötü bir tablo. Tüm siyasi partiler Erdoğan’ın kurduğu sistemde top oynuyor. Erdoğan’ın rakipleri ise sadece bir siyasi figür olan Erdoğan’la top oynamıyor. Oyunun kurallarını kendi kazanacağı şekilde dizayn ederek yönetmemesi gereken erklerin yetkilerini de kendinde toplayan, tüm devlet mekanizmasını çoğu zaman anayasa dışı yetkilerle ve etkilerle yöneten bir rakip var ortada. Hatta bu berbat devlet mimarisi ve yönetim tarzı, Erdoğan için kendi kitlesinin parçalanmaması ve kendi arkasında durması için bir propaganda aracı aynı zamanda. Çünkü kendi kitlesine, “Bu kadar yetki karşı tarafın eline geçerse size neler yapar?”, “Kazanılmış tüm haklarınız zarar görür” propagandası yapıyor. Bu sistemde gol bile atsanız VAR’da yine Erdoğan VAR. Ne yaparsanız yapın, asla galip gelemeyeceğiniz bir sahada top koşturuyorsunuz. Fakat muhalefet, sistem tartışmasını bıraktığından, hatta unuttuğundan ve “Erdoğan’ın bu yetkilerini iktidar olursak biz de canımızın istediği gibi kullanırız” düşüncesine kapıldığından beri, ısrarla ifade ettiğim gibi, iktidar olma şansından giderek uzaklaştı. Hâlâ söylüyorum; muhalefet bu sistemde seçim de kazanamaz. Anketlerde önde çıkmakla yetinir ancak. Siyaseti, yargı da dahil tüm erklerle belirleyen bir yönetim yapısına karşı, son anda dahi oluşacak uzlaşmalar ve ittifaklarla seçimin muhalefet için yine kaybedileceğini düşünüyorum. Hatta seçimin kazanıldığı senaryoda dahi, yeni hükümete karşı oluşacak bürokratik direniş, devleti yönetememeye kadar varabilir. Özetle, sistemin kendisi Erdoğan’a oy veren kesim için yönetimi başka bir iradeye bırakmaması gerektiğini düşündürüyor. Yani sistem aslında ters bir korku mekanizmasıyla iktidarını koruyor. Erdoğan’ın korkuttuğu asıl kesim muhaliflerden ziyade, kendi kitlesi. Korkuyu ise onları koruduğu algısıyla onlara unutturup, korkunun kaynağını muhalefet olarak göstererek yapıyor. Çok profesyonel! Hep söylediğim gibi muhalefet, 6’lı masa sürecinde oluşturduğu birliği koruyabilmeli ve iktidarı sistem tartışmasına iterek, hükümet değişiklikleriyle milletin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermeyeceği bir devlet mimarisi kurmaya zorlamalıydı. Ancak bunun yerine, bu kuralsız kuvvetler birliği yetkileriyle donatılmış ve anayasa dışı yetkileri dahi kullanmaya izin veren sistemin yetkilerine talip olmayı tercih etti. Muhalefetin bu hâli, bende rövanşizm hazırlığı, isteği ya da bilinçaltında böyle niyetlerin varlığını sorgulatıyor. Böyle bir şeyi ise ne kendim, ne yakınlarım, ne de ülkem için tercih ediyorum. Ülkeye çok büyük şeyler kaybettirecektir. Bunun yerine, kuvvetler ayrılığının kesin şekilde sağlandığı anayasa tartışmalarının yapılmasını, hatta bu tartışmalar sürerken yolsuzluk ve görevi kötüye kullanma suçlarıyla ilgili yargılamaların başlatılmasını ve bürokrasinin temizlenmeye çalışılmasını, yargı mekanizmasının çok güçlü şekilde yeniden yapılandırıldığı bir devlet mimarisi oluşturmasını çok daha doğru buluyorum. Bunun için iktidar olmaya da gerek yok. Muhalefet, iktidarı bunlara şimdi de zorlayabilir. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrasında muhalefet sadece sokakla ilgilenip protestolarla yetinirse, korkarım bu, İmamoğlu açısından da hiç iyi olmayacaktır. Bu konuyla ilgili ayrıca yazacağım için şimdilik bu kadarla yetiniyorum. Son olarak, Türkiye demokrasisi bu sistemde kalmaya devam eder, anayasa ve devlet mimarisi tartışmaları bir kenara itilirse, seçimler sadece başımıza bir zorba seçiminden ibaret olacaktır. Gelen kişinin mülayim olması, yetkilerini zorbaca kullanmaması ve hatta hep iyiye dahi kullanması, seçilenin zorba olduğu gerçeğini değiştirmez. Çünkü sopasıyla kimseyi dövmeyen kişi de ne olursa olsun eli sopalıdır. Ve iddia ediyorum, bu sistem kalırsa hiç kimse bilmediği zorbayı bildiği zorbaya değişmez, değişmeyecektir ve hatta değiştiremez. Herkese iyi bayramlar dilerim.
Ekleme Tarihi: 31 Mart 2025 - Pazartesi

Sopalı Demokrasi: Seçimler ve Zorbalığın Sürekliliği

Beş yaşındaki yeğenimle top oynuyorum. Kendi kurduğu oyun sisteminde ne yaparsam yapayım yeniliyorum.

Attığım golleri VAR’a giderek iptal ediyor. Yanlış faullerle beni durduruyor. “Hatalı karar” diye itiraz ediyorum, “Hakemler hatalı kararlar verebilir” diyor. Özetle, kurduğu oyun sadece kendisinin kazanmasına izin veriyor. Oyunun hem oyuncusu hem hakemi, hem de zaman zaman Futbol Federasyonu oluyor. Ben ise bu oyunda sadece sıradan bir oyuncudan ibaretim. Futbol tecrübem, 5 yaşındaki birine göre fiziki gücüm, hatta daha iyi bir tekniğe sahip oluşumun dahi hiçbir etkisi yok. Yani futbol oyun kuralları içerisinde bana avantaj sağlayan ne varsa geçersiz.

Tabii, bütün bu eşitsizlikler ve yeğenimin yanlı kararları, kendimi sık sık maruz bırakmak istediğim bir eğlence benim için. Elbette yeğenimin karşısında, amca olarak yenilmenin zevkini çıkaran bir rakip yerine, bir yaşıtı olsaydı; rakibi ya oyunu terk eder ya da kuralları şeffaf bir oyun talep eder ve yeğenimin sahadaki yetkilerini kısıtlamasını isterdi. Yani sistemin değişimini talep ederdi.

Türk siyasetinde oyun kuran ve tüm şartları belirleyen Erdoğan da siyaset oyununu aynı şekilde yönetiyor. Üstelik amcasıyla değil, taydaşlarıyla oyunu oynadığından, oynanan oyun son derece zevksiz ve sıkıcı. Büyük resim tam anlamıyla çok kötü bir tablo.

Tüm siyasi partiler Erdoğan’ın kurduğu sistemde top oynuyor. Erdoğan’ın rakipleri ise sadece bir siyasi figür olan Erdoğan’la top oynamıyor. Oyunun kurallarını kendi kazanacağı şekilde dizayn ederek yönetmemesi gereken erklerin yetkilerini de kendinde toplayan, tüm devlet mekanizmasını çoğu zaman anayasa dışı yetkilerle ve etkilerle yöneten bir rakip var ortada.

Hatta bu berbat devlet mimarisi ve yönetim tarzı, Erdoğan için kendi kitlesinin parçalanmaması ve kendi arkasında durması için bir propaganda aracı aynı zamanda. Çünkü kendi kitlesine, “Bu kadar yetki karşı tarafın eline geçerse size neler yapar?”, “Kazanılmış tüm haklarınız zarar görür” propagandası yapıyor. Bu sistemde gol bile atsanız VAR’da yine Erdoğan VAR. Ne yaparsanız yapın, asla galip gelemeyeceğiniz bir sahada top koşturuyorsunuz.

Fakat muhalefet, sistem tartışmasını bıraktığından, hatta unuttuğundan ve “Erdoğan’ın bu yetkilerini iktidar olursak biz de canımızın istediği gibi kullanırız” düşüncesine kapıldığından beri, ısrarla ifade ettiğim gibi, iktidar olma şansından giderek uzaklaştı. Hâlâ söylüyorum; muhalefet bu sistemde seçim de kazanamaz. Anketlerde önde çıkmakla yetinir ancak.

Siyaseti, yargı da dahil tüm erklerle belirleyen bir yönetim yapısına karşı, son anda dahi oluşacak uzlaşmalar ve ittifaklarla seçimin muhalefet için yine kaybedileceğini düşünüyorum. Hatta seçimin kazanıldığı senaryoda dahi, yeni hükümete karşı oluşacak bürokratik direniş, devleti yönetememeye kadar varabilir.

Özetle, sistemin kendisi Erdoğan’a oy veren kesim için yönetimi başka bir iradeye bırakmaması gerektiğini düşündürüyor. Yani sistem aslında ters bir korku mekanizmasıyla iktidarını koruyor. Erdoğan’ın korkuttuğu asıl kesim muhaliflerden ziyade, kendi kitlesi. Korkuyu ise onları koruduğu algısıyla onlara unutturup, korkunun kaynağını muhalefet olarak göstererek yapıyor. Çok profesyonel!

Hep söylediğim gibi muhalefet, 6’lı masa sürecinde oluşturduğu birliği koruyabilmeli ve iktidarı sistem tartışmasına iterek, hükümet değişiklikleriyle milletin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermeyeceği bir devlet mimarisi kurmaya zorlamalıydı.

Ancak bunun yerine, bu kuralsız kuvvetler birliği yetkileriyle donatılmış ve anayasa dışı yetkileri dahi kullanmaya izin veren sistemin yetkilerine talip olmayı tercih etti. Muhalefetin bu hâli, bende rövanşizm hazırlığı, isteği ya da bilinçaltında böyle niyetlerin varlığını sorgulatıyor. Böyle bir şeyi ise ne kendim, ne yakınlarım, ne de ülkem için tercih ediyorum. Ülkeye çok büyük şeyler kaybettirecektir.

Bunun yerine, kuvvetler ayrılığının kesin şekilde sağlandığı anayasa tartışmalarının yapılmasını, hatta bu tartışmalar sürerken yolsuzluk ve görevi kötüye kullanma suçlarıyla ilgili yargılamaların başlatılmasını ve bürokrasinin temizlenmeye çalışılmasını, yargı mekanizmasının çok güçlü şekilde yeniden yapılandırıldığı bir devlet mimarisi oluşturmasını çok daha doğru buluyorum.

Bunun için iktidar olmaya da gerek yok. Muhalefet, iktidarı bunlara şimdi de zorlayabilir. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrasında muhalefet sadece sokakla ilgilenip protestolarla yetinirse, korkarım bu, İmamoğlu açısından da hiç iyi olmayacaktır. Bu konuyla ilgili ayrıca yazacağım için şimdilik bu kadarla yetiniyorum.

Son olarak, Türkiye demokrasisi bu sistemde kalmaya devam eder, anayasa ve devlet mimarisi tartışmaları bir kenara itilirse, seçimler sadece başımıza bir zorba seçiminden ibaret olacaktır. Gelen kişinin mülayim olması, yetkilerini zorbaca kullanmaması ve hatta hep iyiye dahi kullanması, seçilenin zorba olduğu gerçeğini değiştirmez. Çünkü sopasıyla kimseyi dövmeyen kişi de ne olursa olsun eli sopalıdır. Ve iddia ediyorum, bu sistem kalırsa hiç kimse bilmediği zorbayı bildiği zorbaya değişmez, değişmeyecektir ve hatta değiştiremez.

Herkese iyi bayramlar dilerim.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sariyersoz.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.