Av. Ayşegül Şentürk
Köşe Yazarı
Av. Ayşegül Şentürk
 

Hukuki Güvenlik İlkesi ve Toplumsal Önemi

Bir toplumun temelini hukuk devleti oluşturur. Hukuk devletinin temeli ise hukuki güvenlik ilkesidir. Peki nedir bu hukuki güvenlik? Bu ilke, hukukun, belirli, ölçülü, açık, öngörülebilir ve istikrarlı bir adalet düzeni içerisinde uygulanmasını ifade eder. Hukuki güvenlik ilkesi gereğince devletin, yasama organı ile yapılan kanunlara vatandaşlarının güven duyması, olası bir kanunsuzluk durumunda karşı karşıya kalabileceği hukuki müeyyideleri bilme ve bunların ilgili makamlarca uygulanacağından şüphe duymama halidir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Genel Esaslar Bölümü madde 5’e göre: “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” denilmiştir. Yani devletin temel görevi, vatandaşlarının huzurlu, yüksek refah içerisinde ve güvenli bir şekilde yaşamasını sağlamaktır. Ülkemizde son yıllarda artan enflasyon nedeniyle toplumun refah seviyesi önemli ölçüde azalmış, kalkınma ve büyüme çerçevesinde devletin ekonomisi büyürken kalkınma sağlanamamıştır. Kalkınmanın olmamasının en büyük nedeni yanlış ekonomik politikalar ile milli ekonominin dışa bağımlı olmasıdır. Tüm bu ekonomik yönetimsizliğin bedelini toplum ödemektedir. Suç oranlarının, boşanmaların, aile içi şiddetin, madde bağımlılığının, psikolojik bunalımların, intiharların, ve yoksulluğun artmasıyla toplumda bir düzensizlik ve kaos oluşur. Ancak global anlamda günümüzde devletler uzun vadede ekonomik problemlere bir şekilde çözüm bulsalar da toplumsal yozlaşmaya karşı etkili politikalar üretememektedirler. Bu nedenle herhangi bir ekonomik, sosyal veya siyasal alandaki adaletsizlik/eşitsizlik toplumsal yozlaşmayı da beraberinde getirerek politik bir hal alır. Bu nedenle kadın cinayetleri politiktir. Bu nedenle çocukları koruyamamak politiktir. Bu nedenle masum hayvanları öldürmek politiktir. Ceza hukuku bağlamında ise, hukuki güvenlik ilkesinin işlevsizliğinin en büyük nedenlerinden biri de 2005 yılında yürürlüğe giren infaz hukuku sistemimizin caydırıcı olmamasıdır. Nitekim infaz hukukunun esas amacı suçluyu cezalandırmakla birlikte rehabilite etme; toplumu da suça karşı korumaktır. Ancak ülkemizde, 2016-2020 yılları arasında yaşanan olaylar nedeniyle cezaevlerindeki yüksek doluluk oranları çekilmez hale gelmiş, bu doluluk oranlarının azaltılması amacıyla infaz yasasında değişiklikler yapılarak birtakım suçların cezalarının infazlarında indirim yoluna gidilmiş ve birçok tutuklu/hükümlü çeşitli güvenlik tedbirleriyle salıverilmiştir. Bu durum da toplumda, özellikle de adi suçlarda cezasızlık algısının oluşmasına yol açmıştır. 2021 yılında ise, yürürlükten kaldırılan 6284 Sayılı Kanun ile kabul edilen “İstanbul Sözleşmesi” ile bu durum daha vahim bir hal alarak kadınlar ve çocuklara karşı işlenen suçlarda durdurulamayan bir artışa neden olunmuştur. Sonuç olarak, rakamlarla ifade edilen her bir can, sosyal yozlaşma ile birlikte hukuki güvenlik ilkesinin işlevini yitirmesiyle yok olmuştur. Gerekli politikalar uygulanmadığı taktirde de yok olmaya devam edecektir. Av.Ayşegül ŞENTÜRK    
Ekleme Tarihi: 08 Ekim 2024 - Salı
Av. Ayşegül Şentürk

Hukuki Güvenlik İlkesi ve Toplumsal Önemi

Bir toplumun temelini hukuk devleti oluşturur. Hukuk devletinin temeli ise hukuki güvenlik ilkesidir. Peki nedir bu hukuki güvenlik? Bu ilke, hukukun, belirli, ölçülü, açık, öngörülebilir ve istikrarlı bir adalet düzeni içerisinde uygulanmasını ifade eder. Hukuki güvenlik ilkesi gereğince devletin, yasama organı ile yapılan kanunlara vatandaşlarının güven duyması, olası bir kanunsuzluk durumunda karşı karşıya kalabileceği hukuki müeyyideleri bilme ve bunların ilgili makamlarca uygulanacağından şüphe duymama halidir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Genel Esaslar Bölümü madde 5’e göre: “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” denilmiştir. Yani devletin temel görevi, vatandaşlarının huzurlu, yüksek refah içerisinde ve güvenli bir şekilde yaşamasını sağlamaktır. Ülkemizde son yıllarda artan enflasyon nedeniyle toplumun refah seviyesi önemli ölçüde azalmış, kalkınma ve büyüme çerçevesinde devletin ekonomisi büyürken kalkınma sağlanamamıştır. Kalkınmanın olmamasının en büyük nedeni yanlış ekonomik politikalar ile milli ekonominin dışa bağımlı olmasıdır. Tüm bu ekonomik yönetimsizliğin bedelini toplum ödemektedir. Suç oranlarının, boşanmaların, aile içi şiddetin, madde bağımlılığının, psikolojik bunalımların, intiharların, ve yoksulluğun artmasıyla toplumda bir düzensizlik ve kaos oluşur. Ancak global anlamda günümüzde devletler uzun vadede ekonomik problemlere bir şekilde çözüm bulsalar da toplumsal yozlaşmaya karşı etkili politikalar üretememektedirler. Bu nedenle herhangi bir ekonomik, sosyal veya siyasal alandaki adaletsizlik/eşitsizlik toplumsal yozlaşmayı da beraberinde getirerek politik bir hal alır. Bu nedenle kadın cinayetleri politiktir. Bu nedenle çocukları koruyamamak politiktir. Bu nedenle masum hayvanları öldürmek politiktir. Ceza hukuku bağlamında ise, hukuki güvenlik ilkesinin işlevsizliğinin en büyük nedenlerinden biri de 2005 yılında yürürlüğe giren infaz hukuku sistemimizin caydırıcı olmamasıdır. Nitekim infaz hukukunun esas amacı suçluyu cezalandırmakla birlikte rehabilite etme; toplumu da suça karşı korumaktır. Ancak ülkemizde, 2016-2020 yılları arasında yaşanan olaylar nedeniyle cezaevlerindeki yüksek doluluk oranları çekilmez hale gelmiş, bu doluluk oranlarının azaltılması amacıyla infaz yasasında değişiklikler yapılarak birtakım suçların cezalarının infazlarında indirim yoluna gidilmiş ve birçok tutuklu/hükümlü çeşitli güvenlik tedbirleriyle salıverilmiştir. Bu durum da toplumda, özellikle de adi suçlarda cezasızlık algısının oluşmasına yol açmıştır. 2021 yılında ise, yürürlükten kaldırılan 6284 Sayılı Kanun ile kabul edilen “İstanbul Sözleşmesi” ile bu durum daha vahim bir hal alarak kadınlar ve çocuklara karşı işlenen suçlarda durdurulamayan bir artışa neden olunmuştur. Sonuç olarak, rakamlarla ifade edilen her bir can, sosyal yozlaşma ile birlikte hukuki güvenlik ilkesinin işlevini yitirmesiyle yok olmuştur. Gerekli politikalar uygulanmadığı taktirde de yok olmaya devam edecektir.

Av.Ayşegül ŞENTÜRK

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sariyersoz.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.