Önceki yazımızda ‘telafi etmek tedbir almaktan pahalıdır’ demiştik. Peki nasıl tedbir alacağız, neler yapmamız gerekiyor? Bu konuda hem dersler çıkarabileceğimiz 6 şubat Kahramanmaraş depremi hem de deprem konusunda tüm dünyaca uzmanlığı kabul edilen bir Japonya örneği var.
Japonya'nın başkenti Tokyo tam yüzyıl önce, 1923'te yaşanan ve 105 bin kişinin yaşamına mal olan 7,9 büyüklüğündeki Büyük Kanto Depremi'yle yerle bir oldu. Ancak 1 Eylül 1923'te yaşanan deprem felaketi "sismik yapı tasarımının" doğmasına ve tüm ülkede deprem bilincinin yerleşmesine yol açtı. Her yıl 1 Eylül'de öğrenciler, işçiler ve memurlar büyük bir depreme hazırlık amacıyla tatbikat yapıyor. İşletmeler, yerel yönetimler ve hane halkları da acil durum malzemeleri stokluyor. Tokyo'daki yerel yetkililer 1 Nisan 2023 itibarıyla yaklaşık 400 depoda 9,5 milyon pirinç, erişte ve bisküvi gibi hazır yemek stoklamış durumda.
Dünyada yaşanan depremlerin yüzde 10'unun hissedildiği ülkede önümüzdeki 30 yıl içinde yüzde 70 ihtimalle büyük bir deprem yaşanması bekleniyor. Depremden kaçışın olmadığı ülkede dayanıklı yapı inşası için yıllar içinde sıkı imar kuralları geliştirildi.
Japon inşaat mühendisleri ve mimarlar, modern Japon binalarının sakinlerini koruyacak şekilde tasarlandığını ve olabilecek yeni bir depremden dolayı endişe duymadıklarını belirtiyor. Nitekim, Mart 2011'de ülkenin kuzeydoğu kıyılarında tsunamiyi tetikleyen 9,0 büyüklüğündeki deprem felaketinde Tokyo'daki binalar dakikalarca sallanmış, ancak sınırlı düzeyde zarar meydana gelmişti. Uzmanlar, "Tasarım ve inşaatı yerinde denetleme ve kontrol sistemi, yapının kalitesini ve deprem sırasında binanın performansını sağlamak için çok önemli bir faktördür." diyerek depremin ülkede hayatın bir gerçeği olduğunu söylüyor ve bu nedenle kurallara titizlikle uyulmasının önemini vurguluyorlar.
Beton kalesi bir metropole dönüşen ve gökdelenler yükselen şehirlerdeki sır ne?
Gökdelenlerin sırrı; Kauçuk yastıklar, şok emiciler ve sarkaçlar. Başkentte, basit şekilde güçlendirilmiş ilk yapıların yerini zamanla daha sofistike sismik güvenlik önlemleri ile uyarlanan modern kuleler aldı. Bu binaları zemin titreşimlerinden izole etmek için temellerin altına devasa yumuşak kauçuk yastıklar yerleştirildi, şok emiciler katlara dağıtıldı ve hatta bazılarının tepesine deprem sırasında binada sarsıntıyı etkisiz hale getirmek için birkaç yüz ton ağırlığında sarkaçlar yerleştirildi. 2011 depreminden sonra önlemler daha da sıkılaştırıldı.
2014 yılında inşa edilen ve yerden 247 metre yükselen Mori Kulesi, her biri 1,7 metre uzunluğunda kalın bir silindirden oluşan 516 adet yağ amortisörünü de içeren bu tür sismik titreşim önleyici sistemlerle donatıldı. Yetkililer, "Bir deprem durumunda (bina) tekrar tekrar gerilir ve büzülür. Daha sonra ısınmaya başlar, bu da depremin enerjisinin ısıya dönüştüğü ve açığa çıktığı anlamına gelir." diyerek alınan tedbirlerin sonuçlarını açıkladı.
Alınan tüm tedbirlere ve bütün çabalara rağmen, uzmanlar; Tokyo'nun deprem gibi doğal afetlere karşı hala korumasız olduğunu düşünüyor ve çalışmaya devam ediyor. Dayanıklı bir şehrin inşasına değil, ekonomik kalkınmaya öncelik verilmesinin ve aşırı yoğunlaşma ile dikey adalar üzerinde yerleşim alanlarının inşa edilmesinin risk faktörünü arttırdığını ifade ediyorlar.
Hemen hemen aynı süreci yaşayan ülkemizde de benzer çalışmalar başlatılmış durumda. TBMM Kahramanmaraş Merkezli Depremleri Araştırma Komisyonu tarafından “depremlerin afete dönüşmemesi için ülkemiz adına bir yol haritası” oluşturulması hedeflenerek hazırlanan, içeriğiyle ilgili ileride detaylı bilgiler paylaşacağım raporda depremin sonuçları ve alınacak tedbirlere yönelik olarak detaylı bir inceleme yapılmış ve bütün kamu kurum ve kuruluşlarına, üniversitelere ve STK’lar da sürece dahil edilmiş durumda.
Ümit ediyorum ki, yapılacak çalışmalar ve alacağımız derslerle ülkemizin “Yeniden İnşa Sürecini” başarıyla tamamlayacağız.
Muhammet Öztürk
Gayrimenkul Hukukçusu