2024 yılında öldürülen kadın sayısı 296, 2023 yılında öldürülen kadın sayısı 416, 2022 yılında öldürülen kadın sayısı 409, 2021 yılında öldürülen kadın sayısı 433, 2020 yılında öldürülen kadın sayısı 418, 2019 yılında öldürülen kadınların sayısı 425...
Neredeyse her gün bir kadın cinayetine uyanıyor, günü bir kadın cinayetiyle bitiriyoruz. Ayşenur Halil, İkbal Uzuner, Bedriye Işık, Münevver Karabulut, Özgecan Aslan, Sonay Öztürk Arslan, Başak Cengiz, Zehra Gün ve daha niceleri...
Bu isimler sizce sadece birer isim mi?
Bu isimler bütün bir hayat, kiminin annesi, kiminin kızı, kimin kardeşi, kiminin ablası. Hepsinin ayrı hedefleri, ayrı hayalleri, ayrı idealleri, ayrı ayrı yaşamları vardı ancak hepsinin tek bir ortak noktası var o da yaşamlarının canice ellerinden alınması. Onlara bu zulmü yaşatan canilerin neyi vardı? Bahaneleri, kılıfları vardı. Kimi “kıskançlık krizine girdim” dedi, kimi “Namus davası hakim bey” dedi, kimi ise utanmadan bütün soğuk kanlılığıyla “ gücüm ona yetiyordu, canım istedi öldürdüm” dedi. Peki biz bütün bunlar yaşanıyorken ne yapıyorduk?
Biz kadınları koruyacak kanunları kaldırdık evvela sonra kocasından, abisinden ya da babasından dayak yiyen kadına “ aile içinde olur böyle şeyler, hadi git evine” dedik, “takip ediliyorum, tehdit ediliyorum” diyen kadına koruma sağlamadık, “taciz ediliyorum” diyen kadına kafamızı çevirdik ya da “ne işin var o saatte, o kılıkta dışarda, aranıyor musun sen?” dedik sonunda ise o kadınlar hayattan koparılıverdiğinde bütün riyakarlığımız ve iki yüzlülüğümüzle sosyal medyamızda taziye mesajları paylaştık “Ah keşke elimizden bir şey gelse, elimizden ne gelirdi ki?” dedik.
Elimizden ne gelirdi biliyor musunuz? Elimizden kadınlarımızı korumak ya da onları koruyabilecek yeni kanunlar oluşturmak gelirdi mesela, daha ilk yardım çığlığında yanında olmak elimizi uzatmak gelirdi ya da onları koruma altına almak gelirdi bizim elimizden. Ama biz “Toplumda infial yaratır” gerekçesiyle kadın cinayetlerini sansürlemeyi, onlara bu caniliği yapanlara ise ‘iyi hal indirimi’ vermeyi tercih ettik.
Türkiye’de kadınlar artık sadece öldürülmekten korkmuyor “ Acaba bir manyak tarafından yakılır mıyım, yüzüme kezzap atılır mı ya da bir ruh hastası beni parçalara ayırır mı?” diye korkuyor.
Ben bir kadın olarak bu satırları yazarken “acaba bu yazım yayınlandığında hayatta olur muyum?” diye düşünmeden edemiyorum.
Biz kadınlar artık her gün bir manyağa, katile, çok sayıda sabıkası olup serbest bırakılan bir suçluya denk gelmeme ümidiyle hayat mücadelesi verir olduk.
Ancak bütün bu ümidimize rağmen her güne bir eksik uyanıyoruz. Biz artık bizim için adalet aransın değil adalet sağlansın istiyoruz.