Özgür Özel HTŞ-SDG Anlaşmasına Yönelik Konuştu: Alevilere Nasıl Bir Teminat Vereceği Çok Önemli
Özgür Özel HTŞ-SDG Anlaşmasına Yönelik Konuştu: Alevilere Nasıl Bir Teminat Vereceği Çok Önemli
CHP lideri Özgür Özel, partisinin grup toplantısında çarpıcı açıklamalarda bulundu ve toplantının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Suriye'de Arap Alevilerin hedef alınmasına yönelik konuşan Özel, "Suriye'nin toprak bütünlüğünü koruyacak şekilde geçici hükümeti destekleyecek çalışmaları doğru buluruz. Biz ihtiyatlı bir iyimserlikle takip ediyoruz. Bu anlaşmanın Alevilere nasıl bir teminat vereceği de çok önemlidir" ifadelerini kullandı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) grup toplantısında konuştu. Grup toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Özel, "HTŞ- SDG anlaşması ile ilgili, ben buraya gelmeden önce sözcüleri anlaşmanın içeriğine ilişkin yapısal çok farklı açıklamalar yaptı. Bu konunun netleştirilmesi gerekiyor. Suriye'nin toprak bütünlüğünü koruyacak şekilde geçici hükümeti destekleyecek çalışmaları doğru buluruz. Biz ihtiyatlı bir iyimserlikle takip ediyoruz. Bu anlaşmanın Alevilere nasıl bir teminat vereceği de çok önemlidir" ifadelerini kullandı.
Özel'in açıklamalarından konu başlıkları şu şekilde:
"GETİRİLEN YASA İLK HALİYLE 'AL, GÖTÜR ÖLDÜR'DÜ"
"Maalesef kimsenin istemediği ama kaçamayacağımız gündemler var. Konya'da 2 yaşında Rana bebek, sokak köpeklerinin, sahipsiz köpeklerin saldırısıyla feci şekilde can verdi. Bugün de sabah Erzurum'da 10 yaşında Murat'ımız bir saldırıya maruz kaldı. O da yaralı. Sağlık durumunun iyiye gitmesini temenni ediyoruz. Normalde bu iki olay Cumhuriyet Halk Partili belediyelerde olsa ve bu aşamada bir şey söylemeye kalksak siyasetin girdabı içinde kaybolur, savrulur, bir yere gider. Konya ve Erzurum Belediyeleri, AK Partili belediyeleri suçlamadan bir şey söylüyorum. Belediye hangi belediye olursa olsun bu yasa yürürlükte olduktan sonra ve bu şekilde uygulandıktan sonra bu tip durumların olması kaçınılmaz. Biz yasanın çıktığı tarihte, yanılmıyorsam Ağustos ayının 8'iydi, hem bunu Anayasa Mahkemesi'ne götüreceğimizi hem de bu yasanın sokaktaki popülasyonu artıracağını söyledik. Aşılama oranlarını düşüreceğini söyledik. Kısırlaştırma oranlarının azalacağını söyledik. Saldırgan ırkların ve grupların tespitinin ve izolasyonunun imkansızlaşacağını söyledik. Çünkü getirdikleri yasa ilk haliyle "al, götür, öldür"dü. Bu öldür kısmına bu memlekette kalbi olan kimse razı gelmeyeceği için hem muhalefetin uyarıları hem iktidardan gelen duyarlı sesler öldür kısmını kaldırdı. Al götür, ne yaparsan yap. Aslında bir yandan zımnen ne yapacağını biliyorsun."
"BÜTÜN PARTİLERİ KAPSAYAN RAPORA 'OLMAZ' OLMAZ DEDİLER"
"Bu yasa "al, götür ve ne yaparsan yap" dediği için. Hem de bu kadar büyük ekonomik kriz varken, hele hele bizim belediyeler özel olarak sarsılıyorken, hayvan barınağı çok sayıda hayvan barınağı lazımken, bunun da önünde engel. Bir sürü imkansızlık yaratıyor. Barınaklar doluyor, kısırlaştırma yapılan köpek bırakılamıyor ve yeni kısırlaştırma için köpekler toplanamıyor ve sokaktaki popülasyon artıyor. Hem veteriner hekimlerinin meslek örgütüyle hem o meslek örgütü kurulmadan önce kurulmuş Veteriner Hekimleri Derneği'yle bu konuları konuştuk. Çok değerli bilgiler aldık. Başarılı Sahiplen İstanbul projesinin yöneticilerinden bu konuda bilgi aldık. Gelen bilgi şu: Bu yasa çıktıktan beri kısırlaştırma yüzde 30'a düştü. Çünkü yer yok. Alıp kısırlaştırıp 10 gün sonra bıraksan, bir daha üremiyorken, alıyorsun, doluyor, yenisini alamıyorsun. Aldığın sırada kuduz aşısı yapıyordun, yapamıyorsun. Kuduz tehlikesi var ormana temas eden yerlerde. Diğer aşılar yapılmıyor. Hayvan sağlığı, halk sağlığı tehdit altında ve biz bu Meclis'in bütün partileri kapsayan bir komisyonunun raporunu önemsedik. Burada anlattık defalarca... Rapor diyor ki: "Şans oyunlarından küçük bir yüzde 0.5'lik bir kesinti bütün barınak ve kısırlaştırma maliyetlerine yetiyor." "Bunu yapalım." dedik, "Olmaz." dediler."
ERDOĞAN'A ÇAĞRI
"İmkan sağlayacakları hiçbir seçenek belediyelere vermediler. Konya, Erzurum, AK Parti'nin büyükşehir belediyeleri... Çıkıp hamaset yapsam, "Çocuklar orada öldü" diye bir CHP'li belediyede olsa inanın yapacaklar. Yapmıyorum çünkü yasa kötü. Buradan Sayın Erdoğan'a çağrıda bulunuyorum. Anayasa Mahkemesi'nin iptal etmesini beklemeyin. Gelin yeniden hem hayvanseverleri, Hayvan Hakları Derneği'ni, en önemlisi veteriner hekimleri, bu işin uzmanlarını, Türkiye'deki başarılı kısırlaştırma işleri, sahiplendirme projelerini başarmış yerel yöneticileri, hangi partide varsa çağıralım. Meclis'te şu yasayı düzeltelim! Yasa ne hayvana sağlık, huzur ne insana sağlık, huzur verecek bir yasa değildir. Tutulacak tarafı yoktur. Bu konuda çağrımızı yeni kayıplar olmadan, yeni Rana bebekler ölmeden iktidara bir kez daha hatırlatıyorum huzurlarınızda."
"ANKARA'DAN BASKI GELİYOR"
"Diğer bir konu Kartalkaya. Bugün 49. gün. İlk gün de oradaydık. Her hafta da burada konuştuk. Taziyeler için oradaydık. 40'ıncı günü oradaydık. 40 günde 3 kez gittim Bolu'ya, gitmeye de devam edeceğim. Biliyorsunuz 7 bilirkişi görevlendirildi. Bu arkadaşlar, 3 gün içinde rapor istendi. Gece gündüz çalışıp rapor yazdılar. Teslim edince başsavcı almadı. Neden? Ankara'dan baskı geliyor. Raporda ne var? Suçlular sayılmış, Turizm Bakanlığı sorumlu diyor, Bolu Belediyesi de sorumsuz diyor. "Buradan bakanlığı çıkarın, Bolu Belediyesi yazın." "Efendim, kanunda yeri yok. Bütün denetimler bunlarda. Bolu Belediyesi'nin yetkisi yok. Bakanlık yapmamış. Ayrıca Bolu Belediyesi yıllarca AK Parti'deyken de yapılmamış. Ne o suçlu ne bu suçlu. Görev alanının dışında, başka ilçede bu belediye. Bolu büyükşehir değil."
"ANKARA BASKI YAPTI, AZLİNİ İSTEDİ!"
"Hayır, bunu böyle yazmazsanız azlinizi isteyin." 3 günde rapor verin diyenler, raporu 3 günde hazırladılar. Raporu teslim ettikleri saatten sonra "Gördüğüm lüzum üzerine, işlerimin yoğunluğu üzerine bu görevden azlimi istiyorum. Sonra bakan, ben bu azli söyleyince "Yok yok, heyeti genişlettik" dedi. Azilnameleri de geçen hafta gösterdim. Halen daha halen daha yani dört başı mamur yazılmış bilirkişi raporu yok. "Heyete korsan" dedi. Ben görevlendirme kararını da gösterdik, yazdıkları raporu da gösterdik. Tam bir korsanlık faaliyetiyle Adalet Bakanı'nın bilgisi ve Bolu'daki talimatlandırdığı kişiler eliyle bir rapor korsanca adaletten kaçırılmış, yerine bir başka raporun ikame edilmesi de geçen 49 gün boyunca mümkün olmamıştır. Mutlaka bir rapor çıkacak ama artık o raporda yazanlar da bir önceki raporun, ortadan kalkan raporun, dört başı mamur yazılmış o raporu işlerine gelmediği için siyaseten reddedenler ne diyecekler hep beraber göreceğiz."
"KALEMİN SAHİBİ ERDOĞAN'DAN BAŞKASI DEĞİL"
"36'sı çocuk, bebek 78 canımızın hesabını sormaya, bu meselenin peşini bırakmamaya devam edeceğiz. Sayın Ali Yerlikaya'ya da söylüyorum. O gün "10 gün." dedi. "Bekleyeceğiz sayın bakanım. Yeter ki adil olsun" dedim, Dedi ki: "Çok iyi müfettişlerimiz var. Hiçbir şey gizli kalmayacak. 10 gün bana süre verin" dedi. Kendi talep ettiği sürenin üzerinden 39 gün geçti. Suspus bir kenarda oturuyor çünkü onu atayan dolma kalemin mürekkebiyle suçluyu atayan dolma kalemin mürekkebi aynı, kalemin sahibi de Recep Tayyip Erdoğan'dan başkası değil. Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz geçen hafta gruptan sonra Brüksel'e gittik. Kuvvetli bir heyetle gittik Brüksel'e ve Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefimize giden yolda ilişkilerimizi kuvvetlendiren, Cumhuriyet Halk Partisi'nin Avrupa tarafından ne kadar önemsendiğini ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin ortaya koyduğu hattın ne kadar kıymetlendirildiğini gördüğümüz ziyaretler yaptık."
"TAM ÜYE OLMAMAMIZA RAĞMEN ORDA DA KONUŞTUK"
"Avrupa Parlamentosu'na Sosyalistler ve Demokratlar Grubu tarafından davet edilmiştik. Yaptığımız Avrupa Parlamentosu'ndaki konuşma büyük bir dikkatle takip edildi. Türkiye'nin içinde bulunduğu durum, dünyanın içinde bulunduğu durum, Suriye'den Gazze'ye, Gazze'den Rusya ile Ukrayna arasında süren savaşa kadar, Kıbrıs'ımıza kadar tüm meseleleri enine boyuna konuştuk, soruları yanıtladık. Çok yerinde çok yerinde önerilerde bulunduğumuz, bu yol haritasının doğru harita olduğu ifade edildi. Biz tüm muhataplarımıza, ilk gün 8 üst düzey görüşme, kamuoyuyla paylaşıldığı için tekrar etmiyorum isimleri, makamları. İkinci gün liderler zirvesinde konsey toplantısına hazırlık toplantısı yaptı Avrupa Sosyalist Partisi. Yani Avrupa'daki sol, sosyal demokrat partilerin çatı örgütü. Tam üye olmamamıza rağmen davet edildim, katıldım. Orada da konuştuk. Ana mesaj Türkiye ile Avrupa Birliği'nin ilişkilerinin iki tarafın da çıkarına olduğu. Hatta Avrupa'nın bugünlerde güvenlik kaygıları yaşarken, niye? NATO'nun, birlikte NATO üyesiyiz hep beraber, en büyük ordusu Amerika Birleşik Devletleri ordusu. Trump'ın ortaya koyduğu yeni yaklaşım, her gün gündeme bıraktığı bir bomba, Zelenski ile yaptığı görüşmede olanlar, Avrupa ile kurduğu ilişkiler, Gazze'ye yönelik olarak oradan Gazze'den Filistinlileri uzaklaştırıp onları çevre ülkelere tehcir edip daha sonra orayı yazlık bir yer olarak işletmeye kalkması gibi her birisi dünya gündemine bir bomba ve güvenlik gündemi yaratan tartışmalarda onlara şunu hatırlattım: "NATO'nun en büyük ordusu bir anda başkanı o ordunun savrulunca olur olmaz şeyler yapınca, bu kaygıları yaratınca demiyor musunuz 'Keşke NATO'nun en büyük ikinci ordusu tam üyemiz olsaydı.' diye?" Karşılıklı hatalar yaptık."
"YA DEMOKRATİKLEŞECEĞİZ YA DA CUMHURBAŞKANIYLA PERİŞAN OLACAĞIZ"
"CHP'nin Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefini destekliyoruz. Önümüzdeki seçim önümüzdeki seçim bir anlamda referandumdur. Ya Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün gösterdiği muasır medeniyetlere doğru yürüyüp yakalayıp geçeceğiz, zenginleşeceğiz ve demokratikleşeceğiz ya da son cumhurbaşkanının götürdüğü tarafa gidip hep birlikte perişan olacağız. O sandığı bekliyor millet! Türkiye maalesef öyle bir ülke haline getirildi ki 14 Mart Tıp Bayramı geliyor, ne sağlık çalışanları sistemden memnun ne de vatandaş memnun. Türkiye'de bugün sağlık çalışanları hak ettikleri itibarı göremiyor, madden ve manen. Son 5 yılda, rakamı görünce inanmadım, bir daha bir daha kontrol ettirdim, 70 binden fazla sağlık çalışanı şiddet mağduru olmuş."
"HAKLARINIZ ÖDENMEZ DEDİLER VE GERÇEKTEN ÖDEMEDİLER"
"Yani sözlü ya da fiziksel şiddete maruz kalmış ve kayıtlara geçmiş. Sağlıkçılar pandemide, depremde cansiperane çalıştılar. Pandemide de depremde de herkes onları övüyordu. 'Hakkınız ödenmez.' dediler, gerçekten de haklarını ödemediler. Son 5 yılda 15.000'i aşkın hekim yurt dışına gitti. Bu rakam daha 2 bindeyken Sayın Erdoğan "Giderlerse gitsinler. Gerekirse asistanlarla yolumuza devam ederiz" demişti. İşte o anlayış,15 bin yetişmiş, anaokulundan beri ailesinin emek verdiği, devletin emek verdiği, ailesinin para harcadığı, devletin ihtiyaçlarını karşıladığı, ilkokulunu, ortaokulunu, lisesini, üniversitesini, uzmanlığını bitirmiş çoğu, 6 yıllık tıp eğitimini tamamlamış 15 bin pırıl pırıl, yetenekli, iyi eğitimli gencimizi çoğunu Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine kaybettik."
"MİLLETİN MALINI SİZE YEDİRMEYECEĞİZ!"
"Sadece 20 milyar, onun da yüzde 20'si peşin, 4 milyar sıcak para için 164 milyarlık 164 milyarlık Çayırhan'ımızı verdiler, gitti. Buradan şunu söyleyeceğim: Bir kısa vadeli bir şey söyleyeceğim. İhaleyi alan şirkete, hem işçi hakları hem iş sağlığı, işçi sağlığı ve iş güvenliği üzerinden gözümüz üzerinde. Çayırhan işçisi yalnız değildir. Bir de orta vade bir şey söyleyeceğim. O da şu: İnşallah çok da orta vade değil, kısa vade olur. Yapılacak seçimden sonra Çayırhan bizimdir kardeşim. Geri alacağız. Öyle Tayyip Bey'in şartnamesine güvenip de oradan buradan yangından mal kaçırır gibi bu milletin malını aldırtmayız, kaçırmayız. 40 haramileri de söylüyorum, bu son hırsızı da söylüyorum. Milletin malını size yedirmeyeceğiz, söz veriyoruz."
"KENT LOKANTASININ REKLAMA MI İHTİYACI VAR?"
"Vedat Milor 'Herkes konuşuyor, çok ucuz, herkes gidiyor, gideyim yiyeyim bakalım.' demiş. Yiyince de 'Bu fiyata bu lezzet gerçekten inanılmaz.' demiş. Vedat Milor'a soruşturma açtılar. Ticaret Bakanı da diyor ki: "Ne yaptık ya? Kent lokantasına mı açtık? Vedat Milor'a gittik, sorduk. Sen burada gizli reklam mı yapıyorsun?" Be Allah'ın adamı, kötü bir şey demek istemiyorum, kent lokantasının reklama mı ihtiyacı var? Bir mercimek çorbasının 150-200 lira olduğu yerde mercimek çorbası yanında daha üç kap yemek 50 liraya satılıyor, önünde 500 metre kuyruk var. Kent lokantasına 'Gizli reklam' diyorlar. Allah akıl fikir versin."
"MİLYONLARCA EMEKLİ GEÇİM SIKINTISINDA"
"Kent lokantası kuyruklarında tabii en çok emekliler var çünkü milyonlarca emekli geçim sıkıntısında. Bugün müjde diye müjde diye emekli ikramiyesini duyurdular. Gerçi müjde olsa, gerçekten müjde olsa Tayyip Bey dün çıktı, ulusa sesleniş konuşması yaptı. O kadar emekli var. Müjde olsa demez mi: "Emekli ikramiyesini 3 bin liradan işte CHP'nin söz verdiği gibi 22 bin lira yapıyorum, asgari ücret yapıyorum." 4 bin lira yapınca Abdullah Gül'lere açıklatmışlar. Sen yani açıklanan rakamın ne kadar değerli olduğunu ne kadar değerli bir kardeşimin açıkladığından anlayacaksın. Bakın o rakamı açıklarken yanlışlıkla yutan, içine doğru, dışarı söyleyemiyor. Gerçi gerçekten pek rastladığımız bir özellik değil ama utandı söylerken, içine yuttu rakamı. 3.000 lira olan şeyi diyor, 4.000 lira diyecek, dördü diyemedi. Bakın, 2018 yılı. Şunu hatırlayalım: 2015 yılında Cumhuriyet Halk Partisi seçim kampanyasında dedi ki: "Her emekliye bir maaş ikramiye." Tayyip Bey dedi ki: "Veremezler." Hatta dedirtti. O zaman güya tarafsız cumhurbaşkanıydı. "Veremezler, olmaz." dedi. 7 Haziran'da seçimi kaybettiler. 1 Kasım'a giderken "Biz de vereceğiz." dediler. Bu ikramiye o ikramiye. Sonra o ikramiyeyi 3 yıl üstüne yattılar. 2018 seçimine giderken seçimden önceki son bayramda 1.000 lira ikramiye verdiler. Biz itiraz ettik. "Bir asgari ücret olacaktı." dedik. Onlar 1.000 lira verdi. Asgari ücretin o gün %62'siymiş, %62'si ve 24 kilo da dana kıyma alıyormuş. Bu hesabı yapmadan bırakmam peşini. Bu sene 4 bin lira yaptıkları, Abdullah Gül'lere açıklattırdıkları para asgari ücretin yüzde 18'i. Bakın, nazlana nazlana, bizim itirazlarımıza rağmen verdikleri 1.000 lira asgari ücretin yüzde 62'si iken bugünkü 4.000 lira yüzde 18'i. İşte bu yüzden Abdullah Gül'ler açıklıyor bunu, Tayyip Erdoğan açıklamıyor ve o gün 24 kilo dana kıyma alan bayram ikramiyesi bugün sadece 5 kilo dana kıyma alıyor. 5 kilo dana kıyma. Bütün emeklilere gösteriyorum: Bu sizin bu o dönemde Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Emekli Kemal'in size kazandırdığıydı. Bu da halden anlamaz Recep Tayyip Erdoğan'ın sizden çaldığıdır. 24 kilodan 5 kiloya düşmüş. Bu arada Tayyip Bey malum döviz, ihracatçıyı perişan etmesine rağmen..."
"PANDEMİNDE HERKES SÜRÜNÜRKEN UÇAK VE VİLLA ALDILAR"
"Döviz baskılanıyor. Dövizi bastırdıkça dolar üzerinden hesaplandığı için milli gelir bağıl olarak artıyor. Yani paranın sokakta satın alma gücü yok da döviz olarak milli gelir artıyor gibi gözüküyor. Onunla övünüyor. Emekliler açısından baktırdım. Son 15 yılda yani 15 yıl önce emekli aylığı, ortalama emekli aylığının milli gelire oranı yüzde 58'miş. Şu anda ortalama emekli maaşının "Yükseldi." dedikleri milli gelire oranı yüzde 33. yüzde 58'den yüzde 33'e gelinmiş emekli açısından ama milli gelir artıyor çünkü para babaları para babaları o paraları burada bir tarafta kazandıkça çoğaltıyor, kazandıkça çoğaltıyor. Pandemide herkes sürünürken kredi garanti fonundan verilen paralarla villaları aldılar, uçakları aldılar. Halen o paralara yüzde 8 faiz ödüyorlar. O gün dükkanı kapalı olan berberin, lokantacının esnaf kefaletten aldığı yüzde 9'luk kredinin faizini yüzde 29 yaptılar şu anda, Esnaf Kefalet Kooperatifi'nden. Bir tarafta yüzde 8 ile KGF'den kontra alanlar yüzde 8'le ödemeye devam ediyor. Aç kaldı, evde oturan berberin aldığını "9'da aldın ama faizler arttı, 29'da geri ödeyeceksin." diyorlar."
CHP'Lİ BELEDİYELERE YÖNELİK SORUŞTURMALAR VE GÖZALTILAR
"Bir diğer meselemiz Tayyip Bey'in talimatıyla madden, manen ve hukuken belediyelerimiz silkelenmeye devam ediyor, milletin gözü önünde. Normalde olmayan şeyler oluyor. Herkes biliyor ki bunların hepsi Tayyip Bey'in hasetliği yüzünden, kıskançlığı yüzünden, bundan sonra bir daha seçim kazanamayacağını bilmesi yüzünden oluyor. "CHP'li belediyeler başarılı, silkeleyin, paralarını alın, kendilerini alın, iftira atın, içeri atın, yeter ki şu belediyeleri karşımdan alın." diyor. Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer 30 Ekim'de tutuklanmıştı. 20 Şubat'a kadar iddianame bekledik, 20 Şubat'a kadar. 400 kişiye, pardon 300 kişiye 4 günde iddianame yazmakla ünlü savcı bir kişinin iddianamesini 4 ayda zor bitirdi. 20 Şubat'ta iddianame çıktı. Şimdi mahkeme günü vermişler, 23 Mayıs'a. Allah'tan korkun. Neredeyse seneyi devriyesi geliyor. O 23 Mayıs'ta tahliye olmasa, olur, bu iddianameyle, bu iddialarla, bu kanıtlarla mümkün değil içeride kalması. Yaza gelecek, adli tatile gelecek, bir sonraki duruşma 1 yıl sonrasına gelecek, ceza almayacağı bir davadan. Bakın, Ahmet Özer'in neyle suçlandığını hatırlayalım. Bundan 15 yıl önce bir telefon açmış Van'da birine. O kişi de PKK'da yöneticiymiş. Telefon taziye telefonu, gün anasının öldüğü gün. 6 kardeş bunlar. Bakın, teröriste de açmamış. Teröristin kardeşine açmış, ona demiş ki: "Anneniz çok kıymetli evlatlar yetiştirdi." Bunun üzerinden terör örgütü bağlantısı kuracak kadar şu şuurunu kaybetmiş bir ekiple karşı karşıyayız."
"GELEN PARAYLA GİDEN PARAYI KARIŞTIRAN İZANSIZ BU ADAMI YOLSUZLUKTAN İÇERİDE TUTUYOR"
"Ahmet Özer'i böyle içeride tutmaya, Rıza Akpolat'ı, Alaattin Köseler başkanımızı böyle abuk sabuk iddialarla içeride tutmaya devam ediyorlar. Beykoz Belediye Başkanımız yoksula yardım için alınan peynirin, yoğurdun, tereyağının, tuzun, parmak patatesin hesabını veriyor. "Hoş geldin bebek" paketi yüzünden soru soruyorlar, tutuklama yapıyorlar. Ahmet Özer'e 4 ay önce "Niye konser yaptın?" diyen savcı bugün Alaattin Köseler'e "Konseri niye iptal ettin?" diye soruyor. 67 bin lira para hareketi bulmuşlar. Böyle demiş: "Belediye özel kalemden 67 bin lira almışsın." Alaattin Köseler demiş ki: "Tövbe, almadım." "Almışsın." "Almadım." demiş. Bir bakmışlar giden para değil, gelen para... O niye? Çünkü Alaattin Bey otobüs üstünde söz vermişmiş, kahvelerde söz vermişmiş, kendi yemek parasını, ulaşım parasını belediyeden almıyor. Belediyede yediği yemeğin, hızla Ankara'ya giderken alınan uçak biletinin parasını hesaplamış, 67 bin lira. Özel kalem hesabına geri yollamış. Bunlar tabii bunların kitabında böyle bir şey yok ki. "Aha!" demiş, "67 bin lira zimmetine para geçirmiş." 67 bin lirayı belediyeye iade ediyor. Gelen parayla giden parayı karıştıran izansız bu adamı yolsuzluktan içeride tutuyor. Yazıklar olsun hepsine!"
AKIN GÜRLEK'E SESLENDİ
"Şimdi soruyorum: Hani Antalya'da yapılan konuşmaya, Kayseri'de yapılan konuşmaya, orada burada atılan tweete Türkiye başsavcısı gibi atlayan, akın akın giden Akın Gürlek'e söylüyorum. Olay 2011 yılı, yer İstanbul. Nasıl DHKP-C davasını bilmem kaç yıl geriye gidecek kadar fikri takibin var AKP için? Hadi bakalım, bu dosyayı, Süleyman Soylu'nun elimizden aldığı bu dosyayı al da işlem yap bakalım. Akın Gürlek, her gün hatırlatacağım sana bu dosyayı. Ne oldu bu dosya? İkinci örnek, bu sefer daha yakın, 2016 yılı. Gerçi burada da 2017 yılında imarlı haliyle satın almış. İBB 2016'da doğrudan temin yoluyla 41 milyon liraya Başakşehir'de bir arazi satın alıyor. Arazini İBB'ye satan kişi, daha doğrusu satan şirketin avukatı İBB Sancaktepe Meclis Üyesi, ayrıca AK Parti Maltepe önceki dönem ilçe başkanı. Kamil Barkır ismini de veriyorum. Bu arazinin hiçbir yapılaşma hakkı yok. 41 milyon liraya almışlar. Çünkü olay şu; arazi bir askeriyenin içinde. Askeriyenin izni olmadan karayolu ulaşımı yok. Üstünde de uçuş yasağı var askeri birliklerin. Arazine helikopterle de gidemezsin. O araziyi 41 milyon liraya Başakşehir’den satın almış. Arazinin 5 yıl sonra, 2021 yılında değerleme yaptırmışlar, 13.3 milyon lira. Yani aradan geçen 5 yıla rağmen 4 kat değeri sanki düşmüş. Yani o zaman demek ki pahalıya alınmış. Askeri alanda kaldığı için hiçbir işe yaramayan, içine dahi giremedikleri arazi, AK Partili avukat tarafından tekrar İBB’ye satılmış, 13.4 milyona. Bugünkü kurla hesapladığımızda 500 milyar TL zararı var İBB’nin. Askeriye alanının içindeki, karayoluyla gidemediğin, havayoluyla uçamadığın araziyi alıyorlar. Daha sonra da geri satıyorlar. 500 milyar lira da buradan para kazanıyorlar. Dosya hazır. Süleyman Soylu aldı İçişleri Bakanlığı’ndan. Ey Ali Yerlikaya! Soylu’nun aldığı bu dosyaları Soylu eve götürdü mü götürmedi mi, bir bak. Orada duruyorsa soruşturma iznini ver."
"ALDIĞI MAAŞLARI HARAM ZIKKIM EDECEĞİZ!"
"Ey Türkiye Başsavcısı Akın Gürlek! Bu dosyayı her şeyi istediğin gibi İBB’den iste. Gereğini yap. Yapmadıkları takdirde her hafta bu dosyaları da yenilerini de hatırlatmaya devam edeceğim. Çünkü İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin siyasi operasyon şefi değildir. İstanbul’da adaletin tecelli etmesine memur kılınmış kişidir. Hepimizin vergileriyle maaş almaktadır. O maaşını, gereğini ya yapacak ya da o aldığı maaşları kendisine haram zıkkım edeceğiz, haram zıkkım edeceğiz."
SURİYE'DE ARAP ALEVİLERİN HEDEF ALINMASI
"Hepimizin gözü kulağı bir yerden de Suriye’de. Son olayları üzüntüyle, endişeyle takip ediyoruz. Suriye’de oluşturulan yalancı baharın havası dağıldığında sivil kayıpların yaşandığı saldırıların tekrar başladığına şahitlik ettik. Lazkiye ve çevresindeki Aleviler, Arap Aleviler hedef oldular. Katliama tabi tutuldular. Aslında bugünlerin geleceği Hatay’daki akrabalarının aylardır endişelerinden, serzenişlerinden, onların kanaat önderlerinin bu meclise kadar gelip seslerini duyurmaya çalışmalarından belliydi. Akrabaları var. Türkiye kendi sınırından binlerce, on binlerce kilometre ötedeki çatışmalı yerlere, Birleşmiş Milletler görevi gereğince asker yollayan Türkiye, sınırından 65 kilometre aşağıda olan ve adım adım gelen bir katliama ağlayan yurttaşlarının sesini duymadı maalesef. Biz duyduk, söyledik, duyurduk, anlattık. Telefon açtık, gölge bakanları görevlendirdik. Ancak, "Merak etmeyin. Suriye yönetimi kontrol altında. Kravat taktı akıllandı. Tam hakimiyet sağladı. İyiye gidecek, iyiye gidecek." dediler. Esas olarak da yapılması gereken doğruyu yapmadılar. Neydi o doğru? Suriye’yi gerçekten temsil eden, sadece Sünnilerin değil Alevilerin de, sadece Arapların değil Türkmenlerin de, Kürtlerin de, Dürzilerin de temsil edildiği ve bir geçiş hükümetinin kurulması. Burada tüm tarafların temsil edildiği bakanların olması. Suriye ordusunun artık yabancı dışarıdan gelen, gelirken TikTok’a “Cihada gidiyorum, Alevi kesmeye gidiyorum.” diyen adamların şimdi ordunun içine alındığı bir sürecin içindeyiz. Dünyanın dört bir yanından gelen cihatçıların görev yaptığı bir orduya bu insanların hayatı teslim edilemezdi. İşte yapılması gerekenleri yapmadıkları için orada bir büyük katliam yaşandı. Önce rakamları söylemediler, küçük gösterdiler. Sonra videolara “Eski videolar.” dediler ama en sonunda ortaya çıktı. Şimdi “El Şaara’yı uyardık, dikkatli olacak. Soruşturma açtı.” diyorlar. Peki, hem Suriye’deki zaferin mimarıydın. Suriye çok iyi olmuştu. Esad gitmişti, zulüm bitmişti. Esad’ın yaptıklarını doğrudan bir gruba, Arap Alevilerine dönüp de Nusayrilere yüklemek, onları hedef göstermek, onları şeytanlaştırmak hangi aklın, hangi vicdanın eseridir? Hadi bunları oradaki o cihatçılar yapıyor."
"ESAD'A HEP DİKTATÖR DEDİM"
"Bir de dün utanmadan çıkmış iki ittifak ortağı, “Efendim CHP Esad artıklarının yanındaymış.” Ben Esad’la tatile de gitmedim. El ele göz göze kol kola gezmedim. Esad’a hep diktatör dedim. Sırf eski ettiğim güzel laflar yüzüme vurulmasın diye Esad denen adama Esad demeye de başlamadım. Biz Demokratik Suriye’den yanayız, eşitlikten yanayız, barıştan yanayız. Öyle Alevi-Sünni kavgası Türkiye… Türkiye’de Aleviyle Sünni’nin barışının, kardeşliğinin, kol kola girmelerinin, her zaman birlikte olmalarının, birlikte ağlamalarının, yaslarının, birlikte gülmelerinin, aşureyi birlikte kaynatmalarının, iftarı birlikte yapmalarının teminatıdır Cumhuriyet Halk Partisi! Teminatı biziz, teminatı! Bir tane Alevi vali yapmayan adamlardan, bir tane Aleviye terfi vermeyen adamlardan, sonradan Alevi açılımı yapıp da bir de kadroları dışarıdan devşirip kapı kapı gezdirip “Ne ihtiyacınız varsa verelim.” Süleyman Soylu’nun danışmanı Türkiye’de tek tek gezdi. Ne için gezdi? O için gezdi. Alevilerle Sünnilerin ilişkisi, bizim Can’larla ilişkimiz o ilişkisi değildir. Etle tırnak olmaktır, kaşla göz olmaktır, kalple ciğer olmaktır. Ne konuşuyorsun sen? Bu toplumda toplumsal barışı savunmanın yolu bu meselelere katile bakarken kör olmaktan bakar. Kör olacaksın katile bakarken mezhep yönünden. Katil, mezhebi ne olursa olsun katildir. Cani, tabiiyeti ne olursa olsun canidir. Tecavüzcünün siyasi partisi olmaz. Hırsızın siyasi tercihi olmaz. Cumhuriyet Halk Partisi suçlulara da, katillere de, canilere de, mezhebine de, etnik kökenine de kör olarak ama bütün insanlara gönül gözü açık olarak bakar. Bu kadar söylüyorum."
"BİR DÖNEM 'PKK'Yİ BELEDİYELERE DOLDURACAK' DİYORLARDI"
"Yıllardır dediğimiz gibi, konjonktürel bakmayız. Kürtler sorunun varsa Kürt sorunu vardır, çözülmelidir. Nasıl çözülmelidir? Demokrasi, demokratikleşmeyle çözülmelidir. Bu meclisin çatısı altında çözülmelidir. Kürt sorununu da kapsayan hatta Kürt sorununu da aşan hem Alevilerin sorunlarını hem Kürtlerin sorunlarını hem de Türkiye’de ifade özgürlüğüne ilişkin, Türkiye’de kişisel hak ve özgürlüklere ilişkin evrensel kazanımları bırakın Türkiye’nin 20 yıl önceki kazanımlarının da fersah fersah gerisinde kalmış tüm sorunlarını çözecek, Kürt meselesini de kapsayıp halledeceğim bir demokratikleşme paketine ihtiyaç olduğunu söylüyoruz. Bir yandan belediyelere kayyım atayacaksın, Kürtlerin yoğun olduğu ilçelerde, şehirlerde “Siz teröristsiniz, biz yöneteceğiz.” diyeceksin hem de sonra bir başka taraftan bir başka müzakereyle bir başka açılım yapacağız. Geçmişteki örneğin İstanbul İttifakı, Kent Uzlaşısı, o dönemlerde “Demleniyorsunuz. PKK’lıları belediyelere dolduracak.” diyorlardı. Şimdi PKK terör örgütü olmaktan, yani geçmişe dönük terör örgütü olan PKK, gelecekte terör örgütü olmaktan çıkacak anlaşılan, geleceğe dönük terör örgütü icat ediyorlar. O kişilerin gittiği bir kongre üzerinden bir terör tanımı yapıyorlar. Oranın üzerinden belediye meclis üyelerine sarılıyorlar, saldırıyorlar. Sonra da çıkmış, efendim, bir sihirli değnek değdi, bütün sorunlar çözülecek. Türkiye’de terör sorunu da bitecek, Kürt sorunu da tarihe gömülecek. Bunu yapmanın yolu Kürtler için de Türkler için de demokrasidir. Bunu yapmanın yolu kayyımları tarihe gömmektir. Bunu yapmanın yolu herkesin ifade özgürlüğünün önünü açmaktır. Herkesin inanç özgürlüğünün önünü açmaktır. Devletin tarafsız ve yasakları yasaklayan bir çizgiye dönmesidir."
"HASTA YATAĞINDAKİ GENEL BAŞKANLA POLEMİK YAPMAM"
"Yıllar önce “Yasaklarla mücadele edeceğiz.” diye gelip Türkiye’yi bırakın Avrupa’nın dünyadaki ülkelerin içinde yasakların en yüksek olduğu, en fazla olduğu, en çok şikayet edildiği bir ülkeye getirenlerin Türkiye’ye kazandıracak bir şeyi yoktur. O yüzden bıraktım Tayyip Erdoğan’ı. Hasta yatağındaki genel başkanla asla polemik yapmam ama bu meclisin bir başkanı var. Sayın Kurtulmuş’a bir çağrıda bulunmuştum. Dedim ki “İnisiyatif alın. Gelin bu parlamentonun tüm partilerini, Türkiye’nin tüm sorunlarını çözecek, önünü açacak ve Türkiye’nin zenginleşmesini de sağlayacak bir büyük demokrasi yürüyüşünü siyasi parti gruplarına yapacağınız çağrıyla başlatalım.” Sayın Kurtulmuş’un her şeye rağmen ben hızla inisiyatif almasını beklerim ama günü gelince devreye gireceğini, meclisin inisiyatif alacağını ve bu konuda adımlar atacağını söyleyen ifadelerinden memnuniyet duyduğumu da ifade etmek isterim. Süreci dikkatle takip edeceğiz. Kimse endişe etmesin. 100 yıllık, Sivas Kongresi’nden beri gelen, 106 yıllık Cumhuriyet Halk Partisi burada. Kökü sağlam, temelleri sağlam, gövde sağlam. Ne kolonumuzda kırık var ne kirişimize bir şey çaktırmışız. Dimdik ayakta duruyoruz. O yüzden “Kişisel pazarlıklar olur mu? Al ver işleri yaparlar mı? Bu işin sonu bir anayasa bilmem nesi olur mu? Oradan birileri kanar, birileri kandırılır mı?” Bunların hepsi bir yana. Biz Türkiye’nin hem önümüzdeki seçimlere gidip de bu millet bu Parlamentoya gerçek, sivil, demokratik bir anayasa yapma yetkisi verene kadar mevcut anayasaya bile uymayanlarla anayasa masasına oturmayız, nokta."
"HİÇBİR PAZARLIĞIN TARAFI OLMAYIZ"
"Hiçbir pazarlığın tarafı olmayız. Olanların olduğunu görürsek de onlardan yana tarafta olmayız, onlarla aynı yerde olmayız ama bir süreci dikkatle, hassasiyetle, şehit ailelerinin ve gazilerin de teminatı olarak, onların da mutlaka rızalarının alınmasını göz önüne alarak Parlamento zemininde takip etmeye devam ediyoruz. Kimse bizden ne ön kesen, kanın akmasının, şehit gelmesinin, durmasının, terörün bitmesinin ve insanların, Türkiye’nin demokratikleşip özgürleşmesinin önünde engel olmamızı beklesin ne de başkasının planına alet olmamızı beklesin. Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendine ait bir planı vardır, o da bu ülkeyi gerçek bir demokrasiye kavuşturmak, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hayallerini gerçekleştirmektir."
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.