Erhan Vergili
Köşe Yazarı
Erhan Vergili
 

İstisnalar Polisin Kutsiyetini Zedelememeli Ama...

Bir milletin güvenliğe, düzene ve adalete olan ihtiyacı; hava gibi, su gibi, kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. İnsanlık tarihine baktığımızda, toplumun kendi içinde barışı sağlayan mekanizmalar olmadan medeniyetin sürdürülemediğini görürüz. İşte bu mekanizmaların en önemlisi, en temel taşı polis teşkilatıdır. Polis, yalnızca suçluyu yakalayan, trafik düzenini sağlayan ya da asayişi koruyan bir görevli değildir. Polis, devletin vatandaşa uzanan şefkatli elidir. Güçle donatılmış ama bu gücü vicdanla sınırlamakla mükellef olan bir sistemin temsilcisidir. Bu nedenle polisin taşıdığı üniforma, sadece bir kumaş parçası değil; adaletin, vicdanın ve güvenin sembolüdür. Ama ne yazık ki zaman zaman bu kıymetli üniformanın hakkını vermeyen istisnai durumlara şahit oluyoruz. Geçtiğimiz günlerde Esenyurt’ta yaşanan olay, hepimizirahatsız etti. Trafikte bir kuryenin önünü kesen, onu tehdit eden, “Kafana sıkarım” diyebilecek kadar öfkesine yenik düşen bir polis memuru… Etkiledikleri şey yalnızca bir vatandaşın psikolojisi değil, yıllardır milletin gönlünde yer etmiş o ‘kutsal’ polis imajıdır. Burada eleştirdiğimiz şey Türk polis teşkilatı değil, tam tersine bu teşkilatın itibarını kendi öfkesiyle, cümleleriyle, tavrıyla zedeleyen bireylerdir. Türkiye Cumhuriyeti devleti, asırlardır polis teşkilatına sırtını yaslamış, sokakta huzurun teminatını onların varlığıyla sağlamıştır. Her türlü terör saldırısında, afette, sosyal krizlerde, ilk önce koşan, ilk önce müdahale eden onlardır. Binlerce polis, gecesini gündüzüne katarak, yeri geldiğinde canlarını ortaya koyarak bu vatanı korumaktadır. Ama tüm bu fedakârlıkları, birkaç kişinin “mafyavari özentiliği” gölgelememelidir. Bu nedenle devletimiz, bu tarz davranışlara karşı kararlı durmalı; bu kişileri derhal kurumdan ayıklamalı, sadece vatandaşın değil, bu görevi layıkıyla yapan onurlu polislerin de hakkını korumalıdır. Çünkü unutulmamalıdır ki bu tavırlar sadece vatandaşı tehdit etmez, aynı zamanda , polis teşkilatının yıllardır inşa ettiği güven duvarına da bir darbe indirir. Felsefi anlamda baktığımızda polis, Hobbes’un “doğal halde kaos vardır” teorisinden beri düzenin teminatıdır. İnsan doğası çatışmaya meyillidir ve toplumsal sözleşmeler, gücü devlete teslim etmiştir. İşte o gücün, halk lehine kullanılması için polis vardır. Bu yüzden polisin gücü, kanunla sınırlıdır. Vicdanla denetlenmelidir. Bu iki polis, yalnızca bir vatandaşı değil, hepimizin devlete olan güvenini sarsmıştır. Oysa bizim idealimiz, şudur: Vatandaş yolda polis görünce korkmamalı. Güven duymalı. Huzur bulmalı. Polis de bunu sağlayan kişi olduğunu her an hatırlamalı. Polis teşkilatı bizim gözbebeğimizdir. Ve bir gözbebeği, nasıl ki en küçük bir tozda bile etkilenirse, bu tür istisnai davranışlar da teşkilatı aynı hassasiyetle etkiler. O yüzden bu üniformayı giymek, yalnızca bir görev değil; bir sorumluluktur, bir onurdur. Ve biz bu onuru, birkaç kişinin hoyratlığına kurban edemeyiz. Yoğun mesai altında çalışan, gecesini gündüzüne katan kıymetli polislerimizin de rutin bir psikoteknikten geçmeleri gerektiğini düşünmekteteyim. Plato’nun da dediği gibi "Güç, onu kullananın vicdanı kadar değerlidir. Vicdansız bir eldeki güç, adalet değil korku üretir."
Ekleme Tarihi: 15 Nisan 2025 - Salı

İstisnalar Polisin Kutsiyetini Zedelememeli Ama...

Bir milletin güvenliğe, düzene ve adalete olan ihtiyacı; hava gibi, su gibi, kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. İnsanlık tarihine baktığımızda, toplumun kendi içinde barışı sağlayan mekanizmalar olmadan medeniyetin sürdürülemediğini görürüz. İşte bu mekanizmaların en önemlisi, en temel taşı polis teşkilatıdır.

Polis, yalnızca suçluyu yakalayan, trafik düzenini sağlayan ya da asayişi koruyan bir görevli değildir. Polis, devletin vatandaşa uzanan şefkatli elidir. Güçle donatılmış ama bu gücü vicdanla sınırlamakla mükellef olan bir sistemin temsilcisidir. Bu nedenle polisin taşıdığı üniforma, sadece bir kumaş parçası değil; adaletin, vicdanın ve güvenin sembolüdür.

Ama ne yazık ki zaman zaman bu kıymetli üniformanın hakkını vermeyen istisnai durumlara şahit oluyoruz.

Geçtiğimiz günlerde Esenyurt’ta yaşanan olay, hepimizirahatsız etti. Trafikte bir kuryenin önünü kesen, onu tehdit eden, “Kafana sıkarım” diyebilecek kadar öfkesine yenik düşen bir polis memuru… Etkiledikleri şey yalnızca bir vatandaşın psikolojisi değil, yıllardır milletin gönlünde yer etmiş o ‘kutsal’ polis imajıdır.

Burada eleştirdiğimiz şey Türk polis teşkilatı değil, tam tersine bu teşkilatın itibarını kendi öfkesiyle, cümleleriyle, tavrıyla zedeleyen bireylerdir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti, asırlardır polis teşkilatına sırtını yaslamış, sokakta huzurun teminatını onların varlığıyla sağlamıştır. Her türlü terör saldırısında, afette, sosyal krizlerde, ilk önce koşan, ilk önce müdahale eden onlardır. Binlerce polis, gecesini gündüzüne katarak, yeri geldiğinde canlarını ortaya koyarak bu vatanı korumaktadır.

Ama tüm bu fedakârlıkları, birkaç kişinin “mafyavari özentiliği” gölgelememelidir.

Bu nedenle devletimiz, bu tarz davranışlara karşı kararlı durmalı; bu kişileri derhal kurumdan ayıklamalı, sadece vatandaşın değil, bu görevi layıkıyla yapan onurlu polislerin de hakkını korumalıdır. Çünkü unutulmamalıdır ki bu tavırlar sadece vatandaşı tehdit etmez, aynı zamanda , polis teşkilatının yıllardır inşa ettiği güven duvarına da bir darbe indirir.

Felsefi anlamda baktığımızda polis, Hobbes’un “doğal halde kaos vardır” teorisinden beri düzenin teminatıdır. İnsan doğası çatışmaya meyillidir ve toplumsal sözleşmeler, gücü devlete teslim etmiştir. İşte o gücün, halk lehine kullanılması için polis vardır. Bu yüzden polisin gücü, kanunla sınırlıdır. Vicdanla denetlenmelidir.

Bu iki polis, yalnızca bir vatandaşı değil, hepimizin devlete olan güvenini sarsmıştır.

Oysa bizim idealimiz, şudur: Vatandaş yolda polis görünce korkmamalı. Güven duymalı. Huzur bulmalı. Polis de bunu sağlayan kişi olduğunu her an hatırlamalı.

Polis teşkilatı bizim gözbebeğimizdir. Ve bir gözbebeği, nasıl ki en küçük bir tozda bile etkilenirse, bu tür istisnai davranışlar da teşkilatı aynı hassasiyetle etkiler. O yüzden bu üniformayı giymek, yalnızca bir görev değil; bir sorumluluktur, bir onurdur.

Ve biz bu onuru, birkaç kişinin hoyratlığına kurban edemeyiz.

Yoğun mesai altında çalışan, gecesini gündüzüne katan kıymetli polislerimizin de rutin bir psikoteknikten geçmeleri gerektiğini düşünmekteteyim.

Plato’nun da dediği gibi

"Güç, onu kullananın vicdanı kadar değerlidir. Vicdansız bir eldeki güç, adalet değil korku üretir."

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sariyersoz.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.