Prof. Dr. Öner Günçavdı: TÜİK Usul Hatası Yaptı
Prof. Dr. Öner Günçavdı: TÜİK Usul Hatası Yaptı
Türkiye'de yükselen enflasyon ve hayat pahalılığı vatandaşı zora sokmaya devam ederken, TÜİK 2025 yılının ilk verilerini açıkladı. TÜİK'in Ocak ayı enflasyon rakamlarına göre, yılın ilk ayında enflasyon yüzde 5,03 seviyesinde artarken, yıllık bazda bu oran yüzde 42,12 olarak açıklandı. Konuya ilişkin Prof. Dr. Öner Günçavdı, Sarıyer Söz Gazetesi Muhabiri Kevser Karaduman'a verdiği röportajda TÜİK ve ENAG'ın açıklamış olduğu oranları değerlendirerek, Türkiye'nin mevcut ekonomisine ilişkin de önemli açıklamalarda bulundu.
Türkiye'de günden güne yükselen enflasyon, yaşam maliyetlerinin artmasına sebep oluyor. TÜİK yılın ilk ayına ilişkin enflasyon verilerini açıkladı. Ocak ayında enflasyon yüzde 5,03 seviyesinde artarken yıllık bazda bu oran yüzde 42,12 olarak açıklandı. TÜİK'in ardından ENAG'ın yaptığı açıklamaya göre ise Ocak 2025'te aylık enflasyon yüzde 8,22 artış gösterdi. Aradaki farkın sebebini Prof. Dr. Öner Günçavdı gazetemize verdiği röportajda açıklarken, TÜİK'in verilerine ilişkin de çarpıcı ifadeler kullandı.
"BAKAN ŞİMŞEK BARDAĞIN DOLU TARAFINI GÖSTEREREK BAŞARI ÖYKÜSÜ ÇIKARMAYA ÇALIŞTI"
Ocak ayı enflasyon rakamı olan yüzde 5,03'ü 'enteresan bir rakam' olarak nitelendiren Günçavdı "Sayın Mehmet Şimşek'te bu rakamın son 3 yılda elde edilmiş olan en düşük ocak ayı enflasyonu olduğunu ifade etti. İki yıl önce yüzde 11'di, sonra yüzde 8'e düştü ve bu sene ise yüzde 5'e düştü. Böyle bakıldığında, bardağın dolu tarafını kamuoyuna göstererek buradan bir başarı öyküsü çıkarmaya gayret etti. Şimşek'in daha 1 ay önce dile getirdiği tezleri dikkate aldığımızda, son derece yüksek ve hatta beklentilerin üzerinde bir rakam bu. Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası 2025'e yönelik enflasyon beklentilerini farklı farklı kamuoyuyla paylaştı. Bu enflasyon beklentilerinin gerçekleşmesi için özellikle asgari ücret artışlarının ve emekli ile memura verilecek olan zamların 2025 yılı enflasyon oranıyla orantılı olmasını talep etmişlerdi. Bu yönde de benden ve bazı iktisatçı arkadaşlarımdan destek alınmıştı. Merkez Bankası, yüzde 21'lik bir enflasyon beklentisini kamuoyuna açıkladı. Raporlarda da buna sürekli yer verdi. Mehmet Bey ise uluslararası yatırımcılarla görüşmeye gittiğinde onlara yüzde 25 seviyesinden bahsetti. Asgari ücret görüşmelerinde ise yüzde 30'luk bir artış öngörüldü ve bu artışın yüzde 30'la sınırlanmasının gerekçesi olarak 2025 yılı enflasyon beklentisi ile uyumu vurgulandı. Son olarak iktidar, kamu hizmetlerinin fiyatlarına yönelik yeniden değerlendirme oranını açıkladı ve o da yüzde 44. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz yılın enflasyonuyla ilgili kamuoyuna 4 farklı beklenti oranı açıklanmış oldu." ifadelerini kullandı.
"BEKLENTİLERİN ÇOK ÜZERİNDE BİR RAKAM İLE KARŞI KARŞIYA KALDIK"
Günçavdı, kamuoyunda beklenen enflasyonun çok üzerinde bir oran açıklandığını şu ifadelerle dile getirdi:
"Beklenen enflasyonun Merkez Bankası ile uyumlu olması için her ayın enflasyonu 1,6 olması gerekiyor. Gerçekleşmiş olana bakıyoruz, yüzde 5,03 çıkmış yani dolayısıyla bu beklentinin çok üzerinde bir rakama karşılık geliyor. Mehmet Bey'in enflasyon beklentisine göre ise bu oranın aylık 1,9'u geçmemesi gerekiyor. Asgari ücretli çalışan insanlara 'siz enflasyonun düşmesinde büyük bir vatranseverlik göstereceksiniz' denildi. Ülkenin bekası için bu maliyeti sırtlanmaları istendi. Dolayısıyla beklenen enflasyonu yüzde 30 ile sınırladığımız takdirde aylık enflasyonun 2,2 olması lazım. Kamuoyunun yeniden değerleme oranı olan yüzde 44'ü referans aldığımızda ise enteresan bir şey karşımıza çıkıyor. Eğer yüzde 44, önümüzdeki enflasyon olacaksa aylık enflasyonunda yüzde 3,3 olması gerekiyor. İktidarın ücret artışları ile ilgili, bahane olarak sunduğu ve bize dikte ettiği aylık enflasyon beklentilerinin çok çok üzerinde bir rakam ile karşı karşıya kaldık. Malesef kamuoyundaki açıklamalarda pek yer etmiyor ama şu anda enerji fiyatları bu endekslere dahil edilemeyecek şekilde artırıldı. Yani fiyat aynı kaldı ama o fiyatın uygulama şartları değiştirilerek elektriğe, doğalgaza, enerjiye yaptıkları harcama miktarları artmıştır. Tarifeler ve kullanım miktarları değiştirildiği için insanların harcamaları arttı. Dolayısıyla, Sayın Bakan bu tip ali cengiz oyunlarının fiyat endekslerine yansıtılmamasını da bir avantaja çevirerek kendisine bu şekilde bir başarı hikayesi oluşturmaya çalışıyor."
"AÇLIK SINIRININ ALTINDA KALAN İNSAN SAYISI ARTACAK"
Şubat ayı enflasyon rakamlarının da, bu ay açıklanan rakamlardan çok farklı olmayacağını belirten Günçavdı, "Yüzde 5 civarı olmasa bile, beklenen oranların üzerinde olacak. Benim tahminim yüzde 3'ler ya da onun biraz üzerinde bir oran. Merkez Bankası'nın yüzde 21 olarak ifade edilen enflasyon hedefinin artık tutturulabilmesi 1'inci aydan mümkün olmadı. Bu gerçekliliğini yitirdi ve Mart ayında Merkez Bankası ilk enflasyon raporunu açıklayacak. Enflasyonun biraz önce bashettiğim beklentilerin üzerinde çıkması, Merkez Bankası'nın hedeflerinin tutmayacağı sonucuna götürür bizi. Tüm bunların pratikte nasıl bir etkisi olur diye soracak olursak; elbette hayat daha pahalı olacak, gelirlerimiz daha fazla eriyecek, açlık sınırının altında kalan insan sayısı artacak ama daha önemlisi faiz indirim sürecine girmeye zorlanan Merkez Bankası'nın bundan sonraki dönemde faiz kararı alması da zorlaşacaktır. Özellikle şubat ayı enflasyonundan sonra bunu göreceğiz." dedi.
"SİYASETTEKİ SIKINTILARI GİDERMEDEN BU KRİZ AŞILAMAZ"
Türkiye'de yaşanan krizlerin sadece ekonomik kriz olmadığını vurgulayan Günçavdı, "Bu ekonomik krizin aslında başka bir krizin yansıması olduğunu düşünüyorum. Vücudunuzun ateşi yükselir ve bu başlı başına bir sorun değildir. Ateşin çıkması, vücudunuzda yaşanan bir arızanın göstergesidir. Bu ekonomik problemler ve enflasyonda aslında Türkiye'nin yönetim sistemiyle ilgilidir. Siyasetteki sıkıntıları gidermeden bu kriz aşılamaz. Başkanlık sisteminin neticesidir bu. 2017 sonrası makroekonomik parametrelerde kötüleşme yaşadık ve bu başkanlık sistemiyle gelen bir şeydi. Ama bu başkanlık sistemi olmasaydı, parlamenter rejimde kalsaydık ekonomi çok daha iyi olurdu ya da kötü olurdu demek değil. Türkiye ekonomisinde 20 yıldır uygulanan bir takım standart politikalar var. Bu politikaların devri bitti ve sonuna gelindi. Onların yerine çağın ve dünya ekonomisinin koşullarına uygun yeni politikalar koymak gerekiyor. Örneğin artık inşaat sektörü ve hizmet sektörü üzerinden değer yaratmanın sonuna gelinmişti, çünkü o modeli sürdürmenin imkanı kalmadı. O nedenle sanayiye, üretime ve tarıma yönelmek gerekiyordu. İktidar bu kıvraklığı gösteremedi." ifadelerini kullandı.
"SİSTEM BU ŞEKİLDE UYGULANDIĞI SÜRECE TÜRKİYE EKONOMİK KRİZLERDEN KURTULAMAZ"
Türkiye'deki siyasetçilerin genel anlamda ekonomide bir değişim ihtiyacı ortaya çıktığında, bunu tarih boyunca dikkate almadıklarını ifade eden Günçavdı, "AK Parti döneminde de maalesef aynı hata yapıldı, aynı çıkmaza girildi ve o çıkmaz başkanlık sistemiyle de birleşince kangren haline geldi. Benim kanaatimce ister AK Parti iktidarı olsun, ister CHP iktidarı olsun bu sistem bu şekilde uygulandığı sürece Türkiye'nin başı ekonomik krizlerden kurtulmaz. Bu sistem Türkiye'ye uygun bir sistem değildir. Sıkıntı kuvvetler ayrılığı ve kurumların özerkliğidir. Bizim uyguladığımız alaturka sistemde kuvvetler ayrılığı maalesef yok ve olmaması da böyle ekonomik sorunlar çıkartıyor." dedi.
ENAG'ın açıkladığı rakamın, TÜİK'in açıkladığı rakamın ikamesi kabul edilebileceği yönünde bir inancın kamuoyunu etkisi altına aldığını belirten Günçavdı, "İki farklı yöntem, iki farklı metodoloji ve iki farklı veri toplama şeklidir bunlar. Farklı sonuçlar çıkabilir. Buradaki sıkıntı, ENAG'ın verileri TÜİK'in verilerinin üstünde bir enflasyona işaret ettiği için ve vatandaşta bu ekonomik koşullarda karamsar tarafta yer aldığı için ENAG'ı ön plana çıkartıyor. Genellikle ENAG'ın yöntemi, uluslararası araştırmalarda kullanılan bir takım yöntemlerdir. Bu yöntemler başka ülkelerde de kullanılır ve bu çalışmaların tamamı resmi enflasyondan daha yüksek enflasyona işaret eder. Yani yararlı faydalı bir çalışmadır ama bir veri yerine geçmez. Nasıl ki, İTO verisinin de TÜİK verisinin yerine geçmeyeceği gibi. İTO'da İstanbul Geçinme Endeksi'dir, yani İstanbul'daki hayat pahalılığını ölçen bir veridir. TÜİK verileriyle aradaki farkın açılması kamuoyunda 'verilere müdahale' olarak algılandı. Bana göre, hesaplama yöntemlerinde sıkıntımız var. İki farklı hesaplama yöntemi olduğu için bu veriler birbirlerinin yerine geçebilme özelliklerini kaybettiler ve fark açıldı. Bana göre, TÜİK bir usul hatası yaptı. Çok sık şekilde yöneticiler değiştirildi. Mahkemelik oldu ve süreçle iyi başedemedi. En önemlisi de kamuoyu ile ilişkileri daha sıcak tutardı ve yapmak istediklerini onlarla paylaşırdı, kamuoyunun desteğini alırdı fakat bunu yapmadı. Şu anki enflasyon verisinin hesaplanma şekli geçmişten farklıdır ve farklı olduğu için bir takım sıkıntılar bu sonuçlara yansıyor." dedi.
"VATANDAŞIN BELİ BÜKÜLÜYOR"
Asgari ücret ve emekli maaşındaki artış oranlarının Bakan Şimşek ve iktidarın istediği gibi olduğunu ve kimsenin kulislerde gözle görülür bir tepki ortaya koymadığını vurgulayan Günçavdı, "Sonuç olarak ocak ayında 5,03'lük bir enflasyon ile karşı karşıya kaldık. Bana göre bunun 1'inci sorumlusu hükümettir. Çünkü kendi ürettiği hizmetlere yaptığı zam oranı yüzde 20'lerin üzerindedir. Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu? Çünkü bütçe açığı kapatılamıyor. Türkiye'nin enflasyonla mücadelesinde kamunun davranışı ve çok fazla para harcaması öne çıkıyor. Vatandaşın beli bükülüyor. Ocak ayı verisi yüzde 5,03 olarak açıklandı ve bunların neticesinde satın alma kabiliyeti ile tüketme kabiliyeti azalmış bir halk ortaya çıkacak. Aylık enflasyon oranları yüzde 2 ve üzerine çıktığı müddetçe, resmi olarak telaffuz edilen 4 beklentinin hiç birisi mümkün olmayacak. Mümkün olmadığı takdirde vaatler yerine gelmeyecek ve insanlar 2024'ten çok daha fakir olacaklar. Yüksek faiz ve düşük kur seviyesiyle kurlara müdahale ederek durumu kurtarmaya çalışıyorlar ancak bu da sanayide ciddi bir tahribat yaratıyor. Satın alma gücündeki düşmeden bahsediyoruz ama şirketlerin kapanmaya başlaması, insanların işsiz kalması demektir. Şu anda Türkiye ekonomisinde benim gördüğüm en olumlu gelişme cari açıktır ancak bu gelişme izlediğimiz politikalar neticesinde yaşanan bir gelişme değildir. Şu andaki durgunluk, sadece dış güçlerin yardımıyla elde edilmiş bir durgunluktur. Dış güçler en azından, Mehmet Bey'in cari açığı düşünmemesi için kafasının rahat olmasına neden oluyor." ifadelerini kullandı.
"MERKEZ BANKASI'NIN GİRDİĞİ PATİKA DOĞRU BİR PATİKA DEĞİL"
Türk lirasının değer kaybetmesine izin verildiğini çünkü buna ihtiyaç duyulduğunu belirten Günçavdı, "Dolar kurunun son zamanlarda 36 TL'ye gelmesinin, bir kur krizine sebep olarak şok etkisi yaratacağını düşünmek için henüz erken. Cari açık giderek artarsa, Türkiye'nin dövize olan ihtiaycı bugünden daha fazla olacaktır. Bana göre Merkez Bankası'nın son zamanlarda girmiş olduğu patika doğru bir patika değildi. Bunu Merkez Bankası'nın kendi açıklamalarına dayanarak söylüyorum. Merkez Bankası, 'enflasyonda gözle görülür bir düşüş trendi yakalandığında, faiz indirimi düşünülebilir' demişti. Sayın Cumhurbaşkanı da o dönemde maalesef talihsiz bir takım açıklamalar yaptı. Yapmasaydı iyi olurdu, ondan güç alan bazı gazeteler manşetlerde Merkez Bankası'nı eleştirdi. Bu koşullarda, enflasyon konusunda 2025'te, 2024'e göre değişen bir şey olmadığı ortaya çıkacak. Enfalsyon yüzde 2'lerin üzerine çıkarsa, faiz indirimi ne yazık ki çok zor olur ama bunu ben ekonomik olarak söylüyorum. Siyasi olarak birileri düşecek derse o zaten düşer ama düştüğü zaman ise 'Nas politikaları tekrar başlıyor' yorumu kamuoyundan gelmeye başlar." dedi.
"TRUMP GÜMRÜK TARİFELERİNİ SİLAH OLARAK KULLANIYOR"
ABD Başkanı Donald Trump'ın Meksika, Çin ve Kanada başta olmak üzere bir çok ülkeyi ek vergi uygulamaları ile tehdit etmesini bir silah olarak kullandığını belirten Günçavdı, "Amerika ve Türkiye ticareti Türkiye'yi hedef alacak bir noktada değil. Biz zaten bir takım kısıtlamalarla ticaret yapıyoruz ABD ile. Trump tüccar gibi, bir esnaf aslında. Başka sorunları olduğunu düşündüğü bir takım ülkeleri de bu gümrük tarifelerini silah olarak kullanarak onlara yaptırım uyguluyor. Çin birazcık büyük bir lokma anladığım kadarıyla ve orada çok başarılı olabileceğini düşünmüyorum. Şuan da Çin daha çok müzakereci bir tavır izliyor. Yani biz, 'delidir ne yapsa yeridir' diyoruz ya, Trump'a artık tüm dünya bu şekilde bakıyor." dedi.
"ASIL SORUN TOPLANAN VERGİLERİN NASIL HARCANDIĞI"
Bakan Mehmet Şimşek'in 'çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alacağız' açıklamalarını değerlendiren Günçavdı şu ifadeleri kullandı:
"Türkiye'de ciddi bir vergi reformuna ihtiyacımız var ama insanları cezalandırma yaklaşımıyla bu olmaz. Bu reform değildir, devlet bir takım kaçakları önlemeye çalışıyor ya da daha önce vergilemediği kesimleri vergileme peşinde. Ama asıl sorun, toplanan vergilerin nasıl harcandığı. Bu bence dikkat edilmesi gereken hususlardan bir tanesi. Vergiyi verelim kamu olarak, 'sonuçta devlet bizim devletimiz' diyelim ama yapılan harcamanın meşruiyeti benim nezdimde çok daha önemlidir. O harcamaların meşru olduğunu düşünmüyorum. Mehmet Bey'in halletmesi gereken birinci husus budur. İkinci hususta şudur, Türkiye'de gelir dağılımı çok bozuk. Gelir dağılımı açısından kutuplaşmış bir toplum var elimizde ve dolayısıyla Mehmet Bey'in uygulamaya çalıştığı standart bir politikanın iki gelir grubunu aynı şekilde etkilemesini beklemek doğru değildir. İnsanların kredi kullanmasını engelliyorsunuz. İnsanlar gelirleri yetmediği için kredi kullanma ihtiyacı duyuyorlar. Buna bir de yüksek faiz uyguluyorsunuz. Düşük gelir grubunun krediye erişimini engelliyorsunuz, kredi kartlarını bloke ediyorsunuz. Uygulanan politika düşük gelir gruplarını mağdur ediyor. Amacı toplam talebi kısmak olan politika, yüksek gelir grubunun harcamalarını engelliyor mu? Hayır çünkü, onların krediye erişimi düşük gruplulara göre çok daha fazla. Bugün uygulanan enflasyonla mücadele politikalarının tamamı düşük gelir gruplarının üzerine bir yük bindiriyor. Para politikasının yüksek gelir gruplarında etkili olabilmesi için bunun vergi politikasıyla desteklenmesi lazım. Ama ne yazık ki Mehmet Şimşek ve ekibi o vergi politikasını uygulayamıyor."
ÖZEL HABER: KEVSER KARADUMAN
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.