Yenidoğan Çetesi Davasında Altıncı Gün: Fırat Sarı Hakim Karşısında

Gündem 23.11.2024 - 12:06, Güncelleme: 23.11.2024 - 16:12 167 kez okundu.
 

Yenidoğan Çetesi Davasında Altıncı Gün: Fırat Sarı Hakim Karşısında

Yenidoğan davası, bugün ilk duruşmanın altıncı gününde devam edecek. Örgüt lideri olmakla suçlanan Dr. Fırat Sarı, savunmasında, "Ateşe attılar bizi. 10'a yakın hastane kapandı. Bu hastanelerin binlerce çalışanı var. Bu operasyonlardan sonra önce ve sonrası olarak o bölgelerdeki yeni doğan ölüm oranlarına baksınlar. Ben artacağını düşünüyorum" ifadelerini kullandı.
İstanbul'da, SGK'dan daha fazla para almak uğruna yeni doğan bebekleri, önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk ederek, ihmal sonucu en az 10 bebeğin ölümüne neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddiasıyla 22'si tutuklu 47 sanığın yargılanmasında bugün altıncı güne girildi. Geride kalan beş günde tutuklu sanıklardan 21'i savunma yaptı. Sanıklardan yalnızca Mert Özdemir, hasta yönlendirmeleriyle para kazandığını kabul etti. Ancak kabul ettiği tek suçlama bu oldu. Diğer suçlamaların hepsini reddetti. Geriye kalan sanıklar ise haklarındaki tüm suçlamaları reddetti. Yargılama boyunca sanıklar mahkemede hazır edildi. Sanıkların çapraz sorgusunda tarafların avukatları arasında zaman zaman gergin anlar yaşandı. FIRAT SARI SAVUNMA YAPACAK Duruşmanın altıncı gününde, davanın en kritik ismi olan tutuklu sanık Dr. Fırat Sarı, savunmasını yapıyor. Sarı'nın 582 yıl 9 aya kadar hapsi isteniyor.Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmanın saat 10.00'da başladı. "HAYATTAN BİR UMUDUM KALMADI" Örgüt lideri olduğu iddia edilen tutuklu sanık Dr. Fırat Sarı, savunmasında şunları söyledi: "Yaklaşık iki ay önce savcı tehdidi olayından dolayı kamuoyunda tepkiler artınca baş hemşirem ayrıldı. Bir süre önce memleketten akrabalarım geldi. Hazır değiliz, savunmayı erteleyelim dediler. Ben katılmadım. Savunmamı yapmak istiyorum. Bu iddianame kapsamında olan bir şey değil. Özellikle savcı tehdidinden sonra kamuoyunda oluşan infial nedeniyle toplumun etkilendiği bir durum oldu. Bir şey yapmak da istemedim. Hayattan bir beklentim, umudum kalmadı. İçtenlikle yaptığım her şeyi anlatmak istedim. Hayal gücüme sığmayan şeyler çıktı. Tüm hesaplarıma bakıldı öyle bir param da yok. Sümeyye ile Mehtap söylediler, benim onlara borcum var. Para alırdım onlardan, altın olarak tutardım, çok para harcarlardı. "FETÖ DÖNEMİNE KADAR EMNİYET BİRİMLERİYLE GÖRÜŞÜYORDUM" 1975 Bingöl Doğumluyum. 18 yaşımda Tıp Fakültesi'ne başladım. Üniversitede bir gösteriye katıldım ve terör örgütünden ceza aldım. Bir süre yattım. Ben tutuklandığımda örgüt yöneticiliği denince şaşırdım. Ben çünkü 17 yaşımda gördüm örgüt yapısını. Bu benim sırrımdı kimse bilsin istemiyordum. FETÖ dönemine kadar emniyet birimleriyle görüşüyordum. FETÖ döneminden sonra devlet yetkilileriyle bağlantım koptu. Mesleğimi seven biriyim. Ben bilinsin istemiyordum çünkü terör örgütleri için hedef haline geliyorsunuz, aileniz hedef oluyor. "BEBEK KÖTÜYSE BEN KENDİM GİDERİM. USULSÜZ SEVK DEDİKLERİ BU" Ben bir hiç kaldım. Ben konuşmak istiyorum. Tıp Fakültesi'ni bitirdim. Hayatım hiç kolay olmadı. Medyada söylendiği gibi hiçbir şey de kolay olmadı. Meslek görevimi uzun zaman er olarak yaptım. Zorunlu hizmetten sonra uzmanlık eğitimimi Esenyurt Devlet Hastanesi'nde yaptım. Zorunlu hizmetten sonra Reyap Hastanesi'nde çalıştım. Orada çalışınca, Esenyurt İstanbul'un en büyük ilçesi. Orada doğuluların büyük kısmı tıp merkezlerinde olur. Orada doğacak bebeği önceden kestiremezsiniz. Oradaki çocuk doktorları da bir an önce sevk etmek istiyorlar. Arkadaşlarım anlattı. Avrupa yakasında sadece 4 küvezli ambulans var. Çok yetersiz. Sevk süresi de 4-6 saat arasında süren ve çok kritik olan bir süre. Bebek kötüyse ben kendim giderim. Usulsüz sevk dedikleri bu. Reyap Hastanesi kuruldu, biz orada iyi çalıştık ve bana gel bizle çalış diye teklif getirdiler. Beni aradıklarında konuyu inceledim, işletme nedir diye. Çocuk servislerinin yeni doğan servisleri işletmeye veriliyor, fizik tedavi, kalp damar cerrahisi, hepsi işletme usulü çalışıyordu. Ben de bu işe el attım. Aslında o işletme şeyiyle benim tıbbi destek yüküm çok değildi. Ama insani olarak, özellikle gece nöbetçi doktorlarımız olurdu. Bana daha çok güveniyorlardı. İlker Gönen'le tanışmıştık. Zorunlu hizmete ara vermişti. O da çalışmayı seven biri. Ona bahsettim. Bu sayı artıyordu, ben kimseye gidip teklif etmedim, işletme teklifleri hep geldi. İşletme denen yapı böyle başladı. İstanbul'da özel sağlıkta bu böyle. "HEKİM BANA GÜVENDİĞİ İÇİN, HASTASINI BANA GÖNDERMEK İSTİYOR" 112 dışı sevk dedikleri şey, hekim bana güvendiği için, hastasını bana göndermek istiyor. O dönem kimseyle para alışverişim olmadı. Dışardan işletme alınca baktık ki birinin hasta bulması gerekiyor. Biriyle anlaşmıştık, anlaşma bozuldu sonra Mert ile anlaştık. Yeni doğan gibi özellikli bölümlerde çalışacak personel bulmak zor. Çalışma ücretleri de kötü. Bir hemşire asgari ücretin bir tık üstü ücretle çalılıyor. Nitelikli hemşireler de bu paraya çalışmak istemiyor. Hastane içinde bir gruba fazla verince bu sefer iş barışı bozuluyor. Diğerleri de istiyor. "BU SİSTEMİ BEN KEŞFETMEDİM ZATEN VARDI" İnsan sağlığıyla ilgileniyorsunuz bu yüzden daha iyi şekilde yönetilmesini istiyorlar. Ben gece nöbetlerine de destek verdim. Hastanelerle yaptığımız sözleşmelerde, her taraf işletme İstanbul'da, Hizmet ve İş birliği Sözleşmesi sözleşmenin adı. Her şey hastaneye aitti. Bütün ödemeler hastane kasasına gidiyordu. Hastane aynen çalışır. İnsan kaynakları, satın alma gibi hiçbir birime müdahalemiz olmaz. Sadece doktor, hemşire önerilirdi. İnsan kaynaklarıyla görüşür, onaylarlarsa işe başlar. Bu sistemi ben keşfetmedim zaten vardı. "SEVK ZİNCİRİNİ AKSATMAK MÜMKÜN DEĞİL" Sevk ile ilgili, ben 112 sevki tıp merkezlerinden böyle aldım. Ya bir tanıdığı yönlendirmiştir ya tıp merkezinden gelmiştir. İddianamede, 112'nin raporu var dediler, uygunsuz sevk ile ilgili ama çok yetersizdi. Bir tuşla hangi hastaneye kaç hasta gönderdiklerini söylerler. Sevk süresi uzuyor, aile arıyor, '112'yi beklemeyelim bizi bir yere gönderin' diyorlar. Aileler, onların hekimlerinden. İl dışı sevki Serdar anlattı. Orada 112 sevk zincirini aksatmak mümkün değil. "SEVK EDİLMEZSE ZATEN ORADA ÖLECEK" Bebeğin bağırsakları anne karnından itibaren sorunlu. Sevk edilmesi gerekiyor. 112 yer arıyor. Ve gerçekten özveriyle yapıyor işlerini. Sevk edilmeyi bekleyen bebek var, bu arkadaşı arayın diyor, o da yer varsa bize getiriyor. O çocuğa yer bulunmazsa o çocuk zaten orda ölecek. Şimdi 4 tane yeni doğan nakil ambulansıyla ne yapabilirsiniz. Özel hastanelerin kendi ambulansları var. "TAPELERE İTİRAZIM VAR" Benim tapelere çok itirazım var. Şimdi iki insan konuşuyor. Ben burada tedbirli konuşuyorum. Kafamın içinde bir sürü şey geçiyor, filtrelemem gerekiyor. Ama güvendiğiniz biriyle konuşurken filtreleme ihtiyacı duymazsınız. Ve bu özel konuşmalar kamuya yansıdı. Bazı yerlerde kesiliyor, anlam bozuluyor, vurgu düşüyor. Zaten vurgu düşünce anlam bozuluyor. Biz tapelerden yargılandığımız için söylüyorum. Tıbbi terimler yanlış yazılıyor. Tapede iki kişinin konuşması var. Bir hemşire var bebek küvezde ama küvezin nerede olduğunu bilmiyoruz. Halbuki o bebek bir küvezde ve hastanede. Hastanede mavi kod sistemi var, doktorlar var, bir sürü birimin olduğu yer. Hastane sanki laboratuvar gibi algılanmış, halbuki hastanenin bir birimi. Binlerce çalışanı var. Bu tapelerden sanki ortada başka işler var gibi bir algı çıkıyor. Bizim hastanelerle yaptığımız sözleşmelerde hekimin zorunlulukları, hemşirelerin ödeneleri var.. Burada usulsüzlük oldu mu oldu. Şöyle oldu, hekim 140 bin liraya çalışmışsa 60 binini biz ödemişiz ama hastaneye fatura etmişiz. Usulsüzlük bu. "BİR RAPORLA ATEŞE ATILDIK" Uzman raporunun yanlış olduğunu iddia eden Sarı, "Bir raporla ateşe atıldık. 10 hastane kapatıldı, binlerce insan işsiz kaldı. Uzman raporu kötü niyetli, agresif yazılmış." dedi. Meslek hayatı boyunca 15-20 bin yenidoğan yoğun bakım hastasına baktığını belirten Sarı, "Benim ölüm oranım Türkiye ortalamasının altında. Benim sağlıklı taburcu ettiğim hastalar bile şimdi beni şikayet ediyor. Ultrason baktırıyor 'Acaba böbreğimi mi çaldı' diye. Ya Türkiye'de yenidoğan organ nakli yapılıyor mu?" dedi. Malpraktisten suçlandığını söyleyen Sarı, "Görmediğim bakmadığım bebeklerin ölümünden yargılanıyorum" diyerek kendini savundu. "Malpraktis: Bilgisizlik, tecrübesizlik ya da hekimin hatasından dolayı hastanın zarar görmesi." "HAYATIMI KARARTTILAR" Hemşireler Hakan Doğukan Taşçı ve Hasan Basri Gök'ü suçlayan Sarı, "Hayatımı kararttılar. Ekip varsa orada var. SGK 37 haftanın altında doğan bebeklerde "Curosurf" ödüyor ama büyüklerde ödemiyor. Ama ihtiyaçları olabiliyor. Şöyle bir yöntem yaptık. Bu ilaçlar flakonda, kalanı soğuk zincirde tutarak o ilaçları kullandık. En fazla 3 gün tuttuk o ilaçları. Artırma dedikleri o. Ama sonradan öğrendim ki satmışlar. Bu arkadaşlar asgari ücrete çalışıyor. İlaçları onda birine satmışlar 300-500 liraya." diye konuştu Curosurf: Solunum Güçlüğü Sendromu (RDS) izlenen veya Solunum Güçlüğü Sendromu riski altında olan yenidoğan bebekler ile diğer yüzey gerilim azaltıcı eksikliği bulguları izlenen erken doğan bebeklerin tedavisinde kullanılır. “BAZEN ZARAR ETTİK” Yenidoğan Çetesinin işleyişine ilişkin iddialarda bulunan Sarı, "Gıyasettin Mert Özdemir, bebek sevki yapıyordu. Para veriyorduk bunun için. Mert 'Devlette çalışıyorum, ödemeleri bana yapman sorun olur' dedi. Paraları eşinin hesabına yatırılmasını istedi. Çalışmadığı için SGK'sını yaptık. İlker maaşlı çalışanımdı. Sonra kar ortağı ol dedim ama kar edemedik, olmadı. Yönetimle ben ilgileniyordum. Renas (Kılıç) Reyap'ta çalışıyordu. Renas'tan hasta sevkini rica ederdik, para işlerine girmezdi, ödeme yapmadık. Hesap falan yoktu. Dağınık çalıştık, her şey dağınık. Bazen zarar ettik bazen de yüzde 1-3 arası kar ettik. Hesaplarda görürsünüz zaten. GMZ'yi Deniz'le kurduk, Deniz'i seviyorum. Çalışmayı seviyor. Hastanelerde muhatabımız hastane yöneticileriydi. Sözleşmelerin bir vasfı yoktu, daha çok güvene dayalıydı." diye konuştu. “HASTA SAYISINI ARTTIRMAK İÇİN BENİ SIKIŞTIRIYORLARDI” Hastane yönetimlerinin hasta sayısını arttırma konusunda kendisini sıkıştırdığını öne süren Sarı, "Hastanelerde tek muhatabımız hastane yöneticileriydi. Sözleşmelerin bir vasfı yoktu, daha çok güvene dayalıydı." dedi. 112 Servis çalışanı Gıyasettin Mert Özdemir'in tapelerde geçen, “Taburcu süresi düşerse kazancımız düşer.” ve “Parasını alamadığımız hastayı neden tutuyoruz?” ifadeleri sorulan Sarı, "İşkoliktir Mert, heyecanlı konuşur, işgüzardır biraz. Ben de kırmıyorum. Aslında kırmak lazım belki senin işin mi taburculuk demem lazımdı." diye konuştu. "KENDİ ARAMIZDA ŞAKA YAPTIK" "Fişini çek-dedemin fişi" tapesiyle ilgili soruya "Hoş değil keşke konuşmasaymışız. Şaka yaptık kendi aramızda. Siz yapmıyor musunuz?." diyerek yanıt veren Sarı'ya, Savcı tepki gösterdi: "Bizim üzerimizden örnek verme." Bebekleri uzun süre yoğun bakımda yatırdığı iddiasına da yanıt veren Sarı, "Ben hastaları uzun yatırmakla suçlanıyorum neden öldüreyim." dedi. Sarı, terör suçuyla ilgili olarak da, "19 yaşındaydım. 30 yıl geçti üzerinden. İnsan değişmez mi, değişir. Bunun medyada yer alması da çok kötü, algıları değiştiriyor." diye konuştu "YÜKÜMLÜLÜKLER HASTANENİN SORUMLULUĞUNDA" Duruşma verilen aranın ardından yeniden başladı. "Ex olana kadar ilaca devam edeceksin" tapesiyle ilgili üye hakimin "Nereden biliyorsun öleceğini?" sorusuna yanıt veren Sarı, "Bebek çok ağır durumdaydı, kardiyologlar birkaç gün içinde ölür demişti. İlacı hiç kesemeyeceksiniz demek için söyledim" diyerek kendini savundu. Sarı, 2024 yılının Ocak ayında polis tarafından dinlendiklerini Doğukan'dan öğrendiğini ileri sürdü. Üye hakim ve sanık Sarı arasındaki konuşmalar; Üye hakim: Hastanelerle anlaşmanız neydi? Sarı: Yenidoğan hekim bulmak zordur. Sorumlu hemşire yoksa öneri olarak alırlar. Üye hakim: Siz nasıl daha kolay buluyorsunuz? Ek ücret vererek mi? Sarı: Evet, bir de ben civarda tanınıyorum. Üye Hakim: Tıbbi yükümlülükler sizin sorumluluğunuzda mı? Sarı: Hastanenin sorumluluğunda Sarı, 2024 yılının ocak ayında polis tarafından dinlendiklerini Doğukan'dan öğrendiğini ileri sürdü. “İHMAL OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM” Savcının "10 bebekle ilgili hiç ihmal yok mu diyorsun?" sorusuna yanıt veren Sarı, "İhmal olduğunu, eksiklik olduğunu düşünmüyorum. Çoğu bebeği ben görmedim zaten." diye konuştu. Sarı'nın yanıtı üzerine savcı, "Bilmediğin için söylüyorum. Senin bu bebekleri görmediğin halde suçlanma nedenin örgüt yöneticiliğiyle suçlanman. Örgüt yöneticisi, örgüt üyelerinin tüm suçlarından sorumlu olur." dedi. AYRINTILAR GELİYOR...
Yenidoğan davası, bugün ilk duruşmanın altıncı gününde devam edecek. Örgüt lideri olmakla suçlanan Dr. Fırat Sarı, savunmasında, "Ateşe attılar bizi. 10'a yakın hastane kapandı. Bu hastanelerin binlerce çalışanı var. Bu operasyonlardan sonra önce ve sonrası olarak o bölgelerdeki yeni doğan ölüm oranlarına baksınlar. Ben artacağını düşünüyorum" ifadelerini kullandı.

İstanbul'da, SGK'dan daha fazla para almak uğruna yeni doğan bebekleri, önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk ederek, ihmal sonucu en az 10 bebeğin ölümüne neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddiasıyla 22'si tutuklu 47 sanığın yargılanmasında bugün altıncı güne girildi. Geride kalan beş günde tutuklu sanıklardan 21'i savunma yaptı.

Sanıklardan yalnızca Mert Özdemir, hasta yönlendirmeleriyle para kazandığını kabul etti. Ancak kabul ettiği tek suçlama bu oldu. Diğer suçlamaların hepsini reddetti. Geriye kalan sanıklar ise haklarındaki tüm suçlamaları reddetti. Yargılama boyunca sanıklar mahkemede hazır edildi. Sanıkların çapraz sorgusunda tarafların avukatları arasında zaman zaman gergin anlar yaşandı.

FIRAT SARI SAVUNMA YAPACAK

Duruşmanın altıncı gününde, davanın en kritik ismi olan tutuklu sanık Dr. Fırat Sarı, savunmasını yapıyor. Sarı'nın 582 yıl 9 aya kadar hapsi isteniyor.Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmanın saat 10.00'da başladı.

"HAYATTAN BİR UMUDUM KALMADI"

Örgüt lideri olduğu iddia edilen tutuklu sanık Dr. Fırat Sarı, savunmasında şunları söyledi:

"Yaklaşık iki ay önce savcı tehdidi olayından dolayı kamuoyunda tepkiler artınca baş hemşirem ayrıldı. Bir süre önce memleketten akrabalarım geldi. Hazır değiliz, savunmayı erteleyelim dediler. Ben katılmadım. Savunmamı yapmak istiyorum. Bu iddianame kapsamında olan bir şey değil. Özellikle savcı tehdidinden sonra kamuoyunda oluşan infial nedeniyle toplumun etkilendiği bir durum oldu. Bir şey yapmak da istemedim. Hayattan bir beklentim, umudum kalmadı. İçtenlikle yaptığım her şeyi anlatmak istedim. Hayal gücüme sığmayan şeyler çıktı. Tüm hesaplarıma bakıldı öyle bir param da yok. Sümeyye ile Mehtap söylediler, benim onlara borcum var. Para alırdım onlardan, altın olarak tutardım, çok para harcarlardı.

"FETÖ DÖNEMİNE KADAR EMNİYET BİRİMLERİYLE GÖRÜŞÜYORDUM"

1975 Bingöl Doğumluyum. 18 yaşımda Tıp Fakültesi'ne başladım. Üniversitede bir gösteriye katıldım ve terör örgütünden ceza aldım. Bir süre yattım. Ben tutuklandığımda örgüt yöneticiliği denince şaşırdım. Ben çünkü 17 yaşımda gördüm örgüt yapısını. Bu benim sırrımdı kimse bilsin istemiyordum. FETÖ dönemine kadar emniyet birimleriyle görüşüyordum. FETÖ döneminden sonra devlet yetkilileriyle bağlantım koptu. Mesleğimi seven biriyim. Ben bilinsin istemiyordum çünkü terör örgütleri için hedef haline geliyorsunuz, aileniz hedef oluyor.

"BEBEK KÖTÜYSE BEN KENDİM GİDERİM. USULSÜZ SEVK DEDİKLERİ BU"

Ben bir hiç kaldım. Ben konuşmak istiyorum. Tıp Fakültesi'ni bitirdim. Hayatım hiç kolay olmadı. Medyada söylendiği gibi hiçbir şey de kolay olmadı. Meslek görevimi uzun zaman er olarak yaptım. Zorunlu hizmetten sonra uzmanlık eğitimimi Esenyurt Devlet Hastanesi'nde yaptım. Zorunlu hizmetten sonra Reyap Hastanesi'nde çalıştım. Orada çalışınca, Esenyurt İstanbul'un en büyük ilçesi. Orada doğuluların büyük kısmı tıp merkezlerinde olur. Orada doğacak bebeği önceden kestiremezsiniz. Oradaki çocuk doktorları da bir an önce sevk etmek istiyorlar. Arkadaşlarım anlattı. Avrupa yakasında sadece 4 küvezli ambulans var. Çok yetersiz. Sevk süresi de 4-6 saat arasında süren ve çok kritik olan bir süre. Bebek kötüyse ben kendim giderim. Usulsüz sevk dedikleri bu.

Reyap Hastanesi kuruldu, biz orada iyi çalıştık ve bana gel bizle çalış diye teklif getirdiler. Beni aradıklarında konuyu inceledim, işletme nedir diye. Çocuk servislerinin yeni doğan servisleri işletmeye veriliyor, fizik tedavi, kalp damar cerrahisi, hepsi işletme usulü çalışıyordu. Ben de bu işe el attım. Aslında o işletme şeyiyle benim tıbbi destek yüküm çok değildi. Ama insani olarak, özellikle gece nöbetçi doktorlarımız olurdu. Bana daha çok güveniyorlardı.

İlker Gönen'le tanışmıştık. Zorunlu hizmete ara vermişti. O da çalışmayı seven biri. Ona bahsettim. Bu sayı artıyordu, ben kimseye gidip teklif etmedim, işletme teklifleri hep geldi. İşletme denen yapı böyle başladı. İstanbul'da özel sağlıkta bu böyle.

"HEKİM BANA GÜVENDİĞİ İÇİN, HASTASINI BANA GÖNDERMEK İSTİYOR"

112 dışı sevk dedikleri şey, hekim bana güvendiği için, hastasını bana göndermek istiyor. O dönem kimseyle para alışverişim olmadı. Dışardan işletme alınca baktık ki birinin hasta bulması gerekiyor. Biriyle anlaşmıştık, anlaşma bozuldu sonra Mert ile anlaştık.

Yeni doğan gibi özellikli bölümlerde çalışacak personel bulmak zor. Çalışma ücretleri de kötü. Bir hemşire asgari ücretin bir tık üstü ücretle çalılıyor. Nitelikli hemşireler de bu paraya çalışmak istemiyor. Hastane içinde bir gruba fazla verince bu sefer iş barışı bozuluyor. Diğerleri de istiyor.

"BU SİSTEMİ BEN KEŞFETMEDİM ZATEN VARDI"

İnsan sağlığıyla ilgileniyorsunuz bu yüzden daha iyi şekilde yönetilmesini istiyorlar. Ben gece nöbetlerine de destek verdim. Hastanelerle yaptığımız sözleşmelerde, her taraf işletme İstanbul'da, Hizmet ve İş birliği Sözleşmesi sözleşmenin adı. Her şey hastaneye aitti. Bütün ödemeler hastane kasasına gidiyordu. Hastane aynen çalışır. İnsan kaynakları, satın alma gibi hiçbir birime müdahalemiz olmaz. Sadece doktor, hemşire önerilirdi. İnsan kaynaklarıyla görüşür, onaylarlarsa işe başlar. Bu sistemi ben keşfetmedim zaten vardı.

"SEVK ZİNCİRİNİ AKSATMAK MÜMKÜN DEĞİL"

Sevk ile ilgili, ben 112 sevki tıp merkezlerinden böyle aldım. Ya bir tanıdığı yönlendirmiştir ya tıp merkezinden gelmiştir. İddianamede, 112'nin raporu var dediler, uygunsuz sevk ile ilgili ama çok yetersizdi. Bir tuşla hangi hastaneye kaç hasta gönderdiklerini söylerler. Sevk süresi uzuyor, aile arıyor, '112'yi beklemeyelim bizi bir yere gönderin' diyorlar. Aileler, onların hekimlerinden. İl dışı sevki Serdar anlattı. Orada 112 sevk zincirini aksatmak mümkün değil.

"SEVK EDİLMEZSE ZATEN ORADA ÖLECEK"

Bebeğin bağırsakları anne karnından itibaren sorunlu. Sevk edilmesi gerekiyor. 112 yer arıyor. Ve gerçekten özveriyle yapıyor işlerini. Sevk edilmeyi bekleyen bebek var, bu arkadaşı arayın diyor, o da yer varsa bize getiriyor. O çocuğa yer bulunmazsa o çocuk zaten orda ölecek. Şimdi 4 tane yeni doğan nakil ambulansıyla ne yapabilirsiniz. Özel hastanelerin kendi ambulansları var.

"TAPELERE İTİRAZIM VAR"

Benim tapelere çok itirazım var. Şimdi iki insan konuşuyor. Ben burada tedbirli konuşuyorum. Kafamın içinde bir sürü şey geçiyor, filtrelemem gerekiyor. Ama güvendiğiniz biriyle konuşurken filtreleme ihtiyacı duymazsınız. Ve bu özel konuşmalar kamuya yansıdı. Bazı yerlerde kesiliyor, anlam bozuluyor, vurgu düşüyor. Zaten vurgu düşünce anlam bozuluyor. Biz tapelerden yargılandığımız için söylüyorum. Tıbbi terimler yanlış yazılıyor. Tapede iki kişinin konuşması var. Bir hemşire var bebek küvezde ama küvezin nerede olduğunu bilmiyoruz. Halbuki o bebek bir küvezde ve hastanede. Hastanede mavi kod sistemi var, doktorlar var, bir sürü birimin olduğu yer. Hastane sanki laboratuvar gibi algılanmış, halbuki hastanenin bir birimi. Binlerce çalışanı var. Bu tapelerden sanki ortada başka işler var gibi bir algı çıkıyor. Bizim hastanelerle yaptığımız sözleşmelerde hekimin zorunlulukları, hemşirelerin ödeneleri var.. Burada usulsüzlük oldu mu oldu. Şöyle oldu, hekim 140 bin liraya çalışmışsa 60 binini biz ödemişiz ama hastaneye fatura etmişiz. Usulsüzlük bu.

"BİR RAPORLA ATEŞE ATILDIK"

Uzman raporunun yanlış olduğunu iddia eden Sarı, "Bir raporla ateşe atıldık. 10 hastane kapatıldı, binlerce insan işsiz kaldı. Uzman raporu kötü niyetli, agresif yazılmış." dedi.

Meslek hayatı boyunca 15-20 bin yenidoğan yoğun bakım hastasına baktığını belirten Sarı, "Benim ölüm oranım Türkiye ortalamasının altında. Benim sağlıklı taburcu ettiğim hastalar bile şimdi beni şikayet ediyor. Ultrason baktırıyor 'Acaba böbreğimi mi çaldı' diye. Ya Türkiye'de yenidoğan organ nakli yapılıyor mu?" dedi. Malpraktisten suçlandığını söyleyen Sarı, "Görmediğim bakmadığım bebeklerin ölümünden yargılanıyorum" diyerek kendini savundu.

"Malpraktis: Bilgisizlik, tecrübesizlik ya da hekimin hatasından dolayı hastanın zarar görmesi."

"HAYATIMI KARARTTILAR"

Hemşireler Hakan Doğukan Taşçı ve Hasan Basri Gök'ü suçlayan Sarı, "Hayatımı kararttılar. Ekip varsa orada var. SGK 37 haftanın altında doğan bebeklerde "Curosurf" ödüyor ama büyüklerde ödemiyor. Ama ihtiyaçları olabiliyor. Şöyle bir yöntem yaptık. Bu ilaçlar flakonda, kalanı soğuk zincirde tutarak o ilaçları kullandık. En fazla 3 gün tuttuk o ilaçları. Artırma dedikleri o. Ama sonradan öğrendim ki satmışlar. Bu arkadaşlar asgari ücrete çalışıyor. İlaçları onda birine satmışlar 300-500 liraya." diye konuştu

Curosurf: Solunum Güçlüğü Sendromu (RDS) izlenen veya Solunum Güçlüğü Sendromu riski altında olan yenidoğan bebekler ile diğer yüzey gerilim azaltıcı eksikliği bulguları izlenen erken doğan bebeklerin tedavisinde kullanılır.

“BAZEN ZARAR ETTİK”

Yenidoğan Çetesinin işleyişine ilişkin iddialarda bulunan Sarı, "Gıyasettin Mert Özdemir, bebek sevki yapıyordu. Para veriyorduk bunun için. Mert 'Devlette çalışıyorum, ödemeleri bana yapman sorun olur' dedi. Paraları eşinin hesabına yatırılmasını istedi. Çalışmadığı için SGK'sını yaptık. İlker maaşlı çalışanımdı. Sonra kar ortağı ol dedim ama kar edemedik, olmadı. Yönetimle ben ilgileniyordum. Renas (Kılıç) Reyap'ta çalışıyordu. Renas'tan hasta sevkini rica ederdik, para işlerine girmezdi, ödeme yapmadık. Hesap falan yoktu. Dağınık çalıştık, her şey dağınık. Bazen zarar ettik bazen de yüzde 1-3 arası kar ettik. Hesaplarda görürsünüz zaten. GMZ'yi Deniz'le kurduk, Deniz'i seviyorum. Çalışmayı seviyor. Hastanelerde muhatabımız hastane yöneticileriydi. Sözleşmelerin bir vasfı yoktu, daha çok güvene dayalıydı." diye konuştu.

“HASTA SAYISINI ARTTIRMAK İÇİN BENİ SIKIŞTIRIYORLARDI”

Hastane yönetimlerinin hasta sayısını arttırma konusunda kendisini sıkıştırdığını öne süren Sarı, "Hastanelerde tek muhatabımız hastane yöneticileriydi. Sözleşmelerin bir vasfı yoktu, daha çok güvene dayalıydı." dedi.

112 Servis çalışanı Gıyasettin Mert Özdemir'in tapelerde geçen, “Taburcu süresi düşerse kazancımız düşer.” ve “Parasını alamadığımız hastayı neden tutuyoruz?” ifadeleri sorulan Sarı, "İşkoliktir Mert, heyecanlı konuşur, işgüzardır biraz. Ben de kırmıyorum. Aslında kırmak lazım belki senin işin mi taburculuk demem lazımdı." diye konuştu.

"KENDİ ARAMIZDA ŞAKA YAPTIK"

"Fişini çek-dedemin fişi" tapesiyle ilgili soruya "Hoş değil keşke konuşmasaymışız. Şaka yaptık kendi aramızda. Siz yapmıyor musunuz?." diyerek yanıt veren Sarı'ya, Savcı tepki gösterdi: "Bizim üzerimizden örnek verme."

Bebekleri uzun süre yoğun bakımda yatırdığı iddiasına da yanıt veren Sarı, "Ben hastaları uzun yatırmakla suçlanıyorum neden öldüreyim." dedi.

Sarı, terör suçuyla ilgili olarak da, "19 yaşındaydım. 30 yıl geçti üzerinden. İnsan değişmez mi, değişir. Bunun medyada yer alması da çok kötü, algıları değiştiriyor." diye konuştu

"YÜKÜMLÜLÜKLER HASTANENİN SORUMLULUĞUNDA"

Duruşma verilen aranın ardından yeniden başladı. "Ex olana kadar ilaca devam edeceksin" tapesiyle ilgili üye hakimin "Nereden biliyorsun öleceğini?" sorusuna yanıt veren Sarı, "Bebek çok ağır durumdaydı, kardiyologlar birkaç gün içinde ölür demişti. İlacı hiç kesemeyeceksiniz demek için söyledim" diyerek kendini savundu.

Sarı, 2024 yılının Ocak ayında polis tarafından dinlendiklerini Doğukan'dan öğrendiğini ileri sürdü.

Üye hakim ve sanık Sarı arasındaki konuşmalar;

Üye hakim: Hastanelerle anlaşmanız neydi?

Sarı: Yenidoğan hekim bulmak zordur. Sorumlu hemşire yoksa öneri olarak alırlar.

Üye hakim: Siz nasıl daha kolay buluyorsunuz? Ek ücret vererek mi?

Sarı: Evet, bir de ben civarda tanınıyorum.

Üye Hakim: Tıbbi yükümlülükler sizin sorumluluğunuzda mı?

Sarı: Hastanenin sorumluluğunda

Sarı, 2024 yılının ocak ayında polis tarafından dinlendiklerini Doğukan'dan öğrendiğini ileri sürdü.

“İHMAL OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM”

Savcının "10 bebekle ilgili hiç ihmal yok mu diyorsun?" sorusuna yanıt veren Sarı, "İhmal olduğunu, eksiklik olduğunu düşünmüyorum. Çoğu bebeği ben görmedim zaten." diye konuştu.

Sarı'nın yanıtı üzerine savcı, "Bilmediğin için söylüyorum. Senin bu bebekleri görmediğin halde suçlanma nedenin örgüt yöneticiliğiyle suçlanman. Örgüt yöneticisi, örgüt üyelerinin tüm suçlarından sorumlu olur." dedi.

AYRINTILAR GELİYOR...

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sariyersoz.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.