Türk Halk Müziği Sanatçısı Hüseyin Aşkın: Her Dönem Kendi Yaşam Tarzını Üretiyor
Türk Halk Müziği Sanatçısı Hüseyin Aşkın: Her Dönem Kendi Yaşam Tarzını Üretiyor
Türk Halk Müziğinin efsanesi Hüseyin Aşkın, Sarıyer Söz Gazetesi'nden Dilan Eskin’e halk müziğinin geçmişini, geçmişte sanatçı olabilmek için hangi yollardan geçildiğini anlattı. Gazetemize özel en sevilen türkülerinden bir kaç tanesini seslendirdi.
'MÜZİK BİR AŞKTIR'
Müzik bir aşktır ve içinde birikir kalır. Bazen onu farketmezsin ama ben yaklaşık 30’lu yaşlarda bir şeyler yazma gereği duydum. İçimden gelen şeyleri yavaş yavaş yazmaya başladım. 30 yıldır yazıyorum. Kendi eserlerim var. 2 tane albümüm var bir tanesi profesyonel diğeri ise demo albüm. Ozanlık aşıklık geleneğinden kopmadım kendi birikimimi ve kendi yapabildiğim kadarını yaparak hizmet vermeye çalışıyorum.’
'O AN İYİ SÖYLEDİYSENİZ OLAY BİTİYOR'
‘Eskiden belirli gazetelerde müzik yarışmaları olurdu. Ünlü bir Tepebaşı Gazinosu vardı ve orada müzik yarışmaları ve organizasyonlar olurdu. Bir dönem bir kaç kere orada organizasyonlara katılım sağladım. İlk albümümü 1981 yılında çıkarttım. Yarışmaya katılmıştım ve ilk 3’e girmiştim. Organizasyona katılan vatandaşlar önayak oldular. O zaman yaptığım albüm için 9-10 tane türkü ezberledim ve sonrasında stüdyoya girdim. Kayıt başladığı zaman türküleri söylüyoruz fakat tekrar mix veya demosunu yapalım denmiyordu. O an orda eğer iyi söylediyseniz olay bitiyor. Yoksa başka bir zaman tekrar etmeniz gerekiyordu.
'BİZ BU İŞİN MUTFAĞINDAYIZ'
30-40 tane Zaza eserim var. Belediyeler destek verdikçe halk müziği yaşar. Biz bu işin mutfağındayız. Şunu istiyoruz biz öldükten sonra değil ölmeden önce bizim eserlerimizi kullanın da görelim. Ozanlarımızın çoğu neredeyse yoksulluk içerisinde. Öldükten sonra eserleri değerleniyor. Bu da ne yazık ki halk müziği için acı verici bir şey. Yaptığım 120 tane esere hit diyemem ama içerisinden bir kaç tanesi gerçekten piyasaya okunabilecek hayatı anlatan eserler. Eser bir çiçek gibidir. Sulayıp güneşleyip ona güzel bir şekilde bakarsanız, çok güzel şeyler çıkar.
'HER DÖNEM KENDİ YAŞAM TARZINI ÜRETİYOR'
Popüler kültür ile değişmesiyle beraber müzik anlayışının değişmesi ve halk sanatçılarının eserleri popüler kültüre uyacak şekilde remixlenip yeni müzik tarzları ile beraber kullanılmasına çok özünü kaybetmeden yapılırsa karşı değilim. Her dönem kendi yaşam tarzını üretiyor. Bu bir gelişimdir aslında ama özünü bozmadan. Çok güzel yeni sanatçı yeni solist sesler var ve kaliteli şeyler yapıyorlar. Mahlas yazan kişinin o şairin adıdır. O türkü o mahlas ile yaşar. Mesela Mahsuni’nin eserini çok farklı popa yakın bile yapmış bile olsalar, Mahsuni dedikten sonra o orada yaşar ve eminim ki yaşayacaktır. Çünkü eser Türk Halk Müziği eseridir. Pop müzik bazen etkisini ileriki yıllarda kaybedebiliyor ama bir Türk Halk Müziği eseri herhalde bin yıl daha yaşayacaktır.
'BİRİLERİ BİRİLERİNİ HER ZAMAN KULLANIYORDU İYİ VEYA KÖTÜ BİR ŞEKİLDE'
Yarışmalara gittiğimiz zaman önümüze bir şey sunuyorlar ve biz onu kabul ediyorduk. Kabul etmek içinde can atıyorduk. 80’li yıllarda Unkapanı plak şirketlerinin genel merkeziydi. Maalesef her dönemde olduğu gibi birileri birilerini orada her zaman kullanıyordu iyi veya kötü bir şekilde. Çok iyi bi sestir, ondan faydalanacağı bir şey varsa elbette değerlendirirlerdi. Ama faydalanacağı bir şey yoksa mükemmel bir ses olsa bile bir kenara atarlardı ve o insan çırpınır dururdu. Bildiğimiz sanatçıların çoğu bu zorluklardan geçmişlerdir. Kolay bir şey değil ve hiç bir zaman kolay olmadı. Bu dönemde aslında insanlar kendi şahsi başarısını bir şekilde sosyal medya gibi platformlarla diğer insanlara gösterebiliyorlar. Eskiden öyle bir şans yoktu. Yapımcı eğer sizi desteklerse bir yere varırsınız yoksa ne yaparsanız yapın bir yere varamazsınız. Zaten içeriye hiç bir zaman giremedim ve girme şansımız da yoktu çünkü yolunu yöntemini ve ortamını bilmiyorduk. 100 tane sanatçı oradan çıkıp geldiyse 100 tanesi de heba olmuştur. Bu acı gerçek var.
'HER ŞEYİ ÇABUK TÜKETTİĞİMİZ GİBİ MÜZİĞİ DE ÇOK ÇABUK TÜKETİYORUZ'
Her dönem kendi yapısını yaratıyor. O dönem sadece bir saz alıp ‘Uzun İnce Bir Yoldayım’ yapabiliyorsunuz fakat şuan inanılmaz bir orkestra ve batı müzik aletleri ile harika bir şeyler yaratabiliyorsunuz. Teknolojik olarak bakarsak bugün avantajlı ama biraz da öbür tarafından bakarsak dejenere olabiliyor. Sınırını iyi tutmak gerekiyor. Maalesef bazen görüyoruz ki, 2 kelime olmayan bir eser yaratıyor insanlar ve bakıyorsunuz ki milyonlar tıklamış ama öbür taraftan halkın hayatını anlatan bir esere bakıyorsunuz o eser görünmüyor ya da bilinmiyor. Biz toplum olarak her şeyi çabuk tükettiğimiz gibi müziği de çok çabuk tüketiyoruz.
'KÜLTÜRÜMÜZÜN ÖZÜ AĞITTIR'
Kültürümüzün özü ağıttır. Anadolu kültürünün genelinde var aslında çünkü ayrılıklar var acılar var. Bu yüzden kulağımız müziği duyduğundan beri aslında hep ağıt vardır. 90’lı yıllarda gençlerin bu işe katılmasıyla kültürümüz aslında ağıtları anlatıyor ama aşkı da anlatıyor sevdayı da anlatıyor. Yazmış olduğum Zaza’ca eserlerin çoğu doğduğum yeri anlatıyor.
'BİR ESER YAPTIĞIMDA ASLA ŞİDDET ÖĞELERİNİ KULLANMAM'
Ne yaparsak yapalım kültürümüze sahip çıkalım. Anadolu kültürü inanılmaz bir mozaiktir. Ben zazaca biliyorum bir başka arkadaşımız farklı bir dil biliyor olabilir dillerimiz bizim özümüzdür. İsterim ki belli kurumlar bu ana dilleri bir araya getirip belli yarışmalar yapıp bu yarışmalarda bu dilleri bir araya getirip halka duyurup topluma duyurup kardeşiliği ortaya çıkarmamız lazım. Bu ülke bize ait bu ülkeye sahip çıkmalıyız. Öncelikle bayrağımıza ama dilimize de kültürümüze de sahip çıkmalıyız. Bir eser yaptığımda asla şiddeti kullanmam çünkü bu işin özü sevgidir. Sevgiyi temel tutarsanız her şey hallolur.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.