Emekli Kıdemli Albay Aydın Tamer: Yassıada Acı Bir Hikayedir Olmamalıydı
Karasubayları arasında büyüdüm. Askerler arasında karavanaya kaşık salladım. Çocukluğumuzu hatırlamıyorum çünkü hep bir çalışma ve disiplin içerisinde geçti. Disiplin başarıya ulaştırır. Eğer disiplin olmazsa darmaduman olursun. Asker olduğuma hiç pişman olmadım. Üsteğmenken hukuk fakültesine müracaat ettim. Ama kazanamadım. Üniversite maceram üsteğmenken noktalandı. Askeriyeye girdim çünkü çocukluktan beri asker ile birlikteydim. Mutluydum devletimiz her şeyimizi veriyor. Tayin ve atanma gibi bir beklentimiz olmadı. Okuldan çıkınca hemen tayin oluyoruz ve istekle coşkuyla mesleği yaptım. Emekli olma çalış deseler razıydım ama o zamanlar belli bir süre bekliyorsunuz karadaki general denizdeki amiral olamadığınız zaman kadrosuzluktan emekli ediliyordunuz. Dolayısıyla ben de 89 yılında kadrosuzluktan emekli edildim.
EN UNUTAMADIĞIM ANIM…
60 darbesinden önce teğmen olarak komutan tayin ettim. Orduda çok tasfiye olduğu için rütbeler küçüldü. Yüzbaşının görevini üsteğmen binbaşının görevini yüzbaşı yapar oldu. Ben de o zaman teğmen olarak batarya komutanıydım. Asker okuma yazma bakımından çok zayıf olduğu için o zamanlar emir vardı. Askerler okuma yazma öğrenecek diye. Bize askerlerin okuma yazma öğrenmesi için çaba gösterilmesi emri verildi. Bende bu işin üstüne çok düşünüyordum çünkü en kabası 3. Sınıftan ayrılmaydı. Ahmet isimli bir asker var ve hiç yazamıyor çizemiyor ‘benim kafam almıyor’ komutanım diyordu. Teftiş olacağız ve meslek hayatımın ilk teftişiydi bu. Çok heyecanlıydı 40 küsür askerim ve 3 tane de astsubayım vardı. Bütün sene karargahtan ayrılmadım ve yatağımı oraya serdim. Teftiş sabahında kalktım ve hazırlandım, bölük çavuşu geldi ve Ahmet’in olmadığını söyledi. Bunun nasıl olduğunu ve dün akşam yatakhanede olduğunu biliyordum. 1 kişi eksikti ve mevcut çizelge yapılmıştı. Ahmet’i nasıl göstereceğimi sordular bende firar olarak dedim. Teftişte firar iyi biri izlenim yaramaz dediler ben ise olsun cevabını ben vericem dedim. Mevcut çizelge değişti ve Ahmet firar yazıldı. Hiç kimse bana kimler izinde mevcut raporunu ver demedi. Güzel bir teftiş verdik. Sonrasında, akşam saat dört buçuk gibi bölük çavuşu geldi ve ‘Ahmet geldi’ dedi. Ahmet’i çağırdım ve ‘Nerdesin?’ Diye sordum. Kaçmış yakınımızdaki ormana gitmiş. Ve bana cevabı çok enteresandır hala burnumun direği sızlar. ‘Efendim siz bütün bir sene bizimle uğraştınız, bizde çok emeğiniz var, çalıştınız ve çabaladınız öğretmek için uğraştınız fakat benim kafam almıyor yapamıyorum emir vermişsiniz Ahmet tabura geçsin diye’ Bu emiri ben vermiştim çünkü bugüne kadar onu hep kaçırırlar ve gözden uzak bir yere gönderirlermiş. Niyetim çocuğa kişiliğini kazandırmak, kendine olan güvenini tazelemek ve saygınlığını kazandırmaktı. Devamlı aşağılanmaktan çocuk ezik olmuştu. O an onu bağrıma basayım istedim. Dolayısıyla Ahmet ile çok uğraştım üstünde bizzat. Fakat o yine kaçmıştı. ‘Benim yüzümden arkadaşlarımın da düşük puan almasını istemedim. Sizinde yüzünüzü kara çıkartmak istemedim, onun için kaçtım ve cezama razıyım’ dedi. Aslında ağlamak geliyordu içimden, boynuna sarılmak, kucaklayıp öpmek ama toplum içinde onu yapamadım. Ceza vermedim tabi ki veremezsin zaten cezama razıyım dedi. Bugün hala 1958-59 yılı hatırlarım ve burnumun direği sızlar. Bunun için gençler kişilikli olmalı ve kendilerine güvenmeliler ve sorunun temeline inmeliler.
‘ÖCALAN’IN MECLİSE ÇIKMASI OLACAK ŞEY DEĞİL’
60 darbesinde teğmendim daha sonrasında üsteğmen oldum ve gemilerde görev yaptım. 1974’te Kıbrıs Çıkartması’ rahmetli Ecevit’e nasip oldu. Ecevit olmasaydı biz hala çıkartma harekatını yapamazdık. Rahmetli Ecevit meclisteyken ve Merve Kavakçı tesettürlü ve Akşam Gazetesi Nazlı Ilıcak’la birlikte meclise girdi. Ecevit bağırdı televizyonlarda izledik. ‘Bu hanıma haddini bildirecek kimse yok mu?’ Dedi ve hemen Ilıcaklı, Kavakçı’yı aldı ve dışarı çıkardı. Merve Kavakçı bugün Elçilik yapıyor ve o zamanın şartlarında öyle kabul ediliyor. Fakat biz Abdullah Öcalan’a 40 bin kişinin katili ve çocuk katili diyoruz ve ona ağırlaştırılmış müebbet hapisi veriyoruz. Ve bu kadar kişinin katili meclise mi çıkacak? olacak şey değil. Silahları bıraktık bu iş bitti mi diyecekler? ama TUSAŞ’ı bombaladılar. Söylemek istedikleri şey ‘Artık Abdullah Öcalan’ın sözüne bakmıyoruz onun kumandası altında değiliz. Biz bağımsız bir terör örgütüyüz kendi plan ve programımız var ona göre biz harekat yapıyoruz’ demek istediler. Abdullah Öcalan’ı dinleyecekleri ne malum? Öcalan’ın meclise çıkması olacak şey değil. Senaryo var ve adım adım icra ediliyor. Bir General Eşref Bitlis ‘Bizim köylüyü kendimize bağlamamız lazım’ demişti. Çünkü köylü PKK’ya sadıktı. Güneydoğu Anadolu onun dediğini yapıyordu. Sonrasında ise helikopteri kaza yaptı. Acaba helikopterin kaza yapması senaryo gereği miydi? yoksa hakikatten helikopter kazaya uğradı? Kuzey Irak’ta suanda otonom bir Kürt Devleti var. İsrail Gazze’yi bıraktı Lübnan’a İran’a sarktı. Demek ki Kuzey Suriye’de YPG’de var ve orada yapılanıyor. Suriye hala ayakta ve yıkılamadı. O yıkılsaydı çoktan iş bitiyordu fakat yıkılmadı ve ayakta. Biz beğenmediğimiz Esad’la tekrar temas kuralım ve yakınlık kuralım istiyoruz. Dolayısıyla YPG Kuzey Suriye’de yapılanıyor ve orasıda Kuzey Irak’taki Kürt Devleti gibi Suriye’nin Kuzeyi’nde de YPG otonom ve özerk olursa ne olur? Zaman bunu göstericek.
‘YASSIADA ACI BİR HİKAYEDİR OLMAMALIYDI’
Yassıada acı bir hikayedir. O günden bugüne kadar gelişmeleri takip ediyorum ve 3 kişinin boşuna öldüğünü söylüyorum.
Olmamalıydı. 60 darbesinde yargılandılar ve mahkum oldular. O zamanında savcısı var hakimi var yargısı vardı. Bana onları eleştirmek düşmez ama gelişen olaylara baktığımda o üç kişi idam edilmemeliydi. Evet ceza almaları gerekiyordu çünkü yapmışlardı. Anayasayı ihlal ettiler, birtakım yanlış hareket yaptılar, muhalefetin üstüne çok düştüler baskı uyguladılar ve İnönü’yü taşladılar ve suikast tertip ettiler. Adnan Menderes ‘Ben orduyu yedek subaylarla bile idare ederim’ dedi. Demesi lazım değildi bütün subayları karşısına aldı. Subayların adı ‘Gazozcu’ ya çıkmıştı.
Albümümdeki fotoğraflardan birisinde Adnan Menderes 1960 darbesinden habersizken Eskişehir’den Ankara’ya gidecekti. Bizi o zamanlar Yassıadaya almışlardı. Adnan Menderes ve Celal Bayar o zamanlar Yassıada’ya getirildiler. Kendimi koyuyorum oraya, acı bir olaydır Celal Bayar’ı genç teğmenlerin arasından geçiyor. Ben onun yanında her ve gündüz gece 2 saat nöbet tuttum. Hatırladıkça hala acı çekerim. Gençlerimizin çok dikkatli olmaları lazım. Gerçeği iyi görmeleri ve yanlış karar vermemeleri lazım.
NAZLI TLABAL’IN MEKTUBU ‘DAMARLARIMDA AKAN KANIN RENGİ DEĞİŞTİ’
Bana cilt halinde bir çok kitap verdiler. ‘Bunları Genelkurmay başkanıma verir misin?’ dedi. Ben aldım ve verdim o kitapların ne olduğuna bakmadım bile halbuki bakmam lazımmış çünkü o kitapların içerisinde bazı yerlerde ve bazı sayfalarda şifre gönderdi oraya. Ben o zamanlar o kafayla akıl edemedim. Demek ki oradan karşı tarafa bir şifre gitti fakat neydi bilemiyorum. Nazlı Tlabal bir mektubunu okudum ve gidip ada kumandanına garnizon komutanına mektup yazmış gönderiyor. ‘Hani eve polisler geldi ya aldılar götürdüler ya damarlarımda akan kanın rengi değişti’ diyordu bir satırda. Ben bunu Tarık Güryay’a gösterdim. O zamana kadar Adnan Menderes’e çok bağlıydı ve hizmet ediyordu. Demek ki damarlarında akan kanın rengi değişti ama ne tarafa değişti? Kime düşman? Kime yanaştı? Onu bilmiyorum.
Nöbetçiyim ve ada kumandanı beni çağırdı, ‘Aydın zindanı hazırla’ dedi. Beni yerin altına indirdiler, orası Bizans devrinden kalma bir zindandı ve ayakta durunca boynunu eğmek zorunda kalıcak kadar alçaktı. Tevfik İleri ve 3 kişiyi alıp oraya koydum. Akşama kadar orada kaldılar ve akşam çıkarttık. Sonra gemiye tayin oldum ve Yassıadadan ayrıldım yani mahkemelerde bulunmadım. Genç arkadaşlarımızın çok dikkatli olmaları ve birileri tarafından kullanılmamaları lazım.