İhsan Aktaş'tan Çarpıcı Açıklamalar: Erken Seçim...

Türkiye'nin Filistin davasına verdiği desteği, Arap ülkelerinin bu davadaki değişen tutumunu ve Türkiye'nin tarihsel misyonu ile günümüzdeki diplomatik gücünü değerlendiren Aktaş, İsrail'in insan hakları ihlalleri, kamuoyu araştırmalarında manipülasyon iddiaları ve sosyal medyadaki sansür uygulamaları gibi konularda da açıklamalarda bulundu. Ekonomik beklentiler ve siyasi öngörüler hakkında da önemli bilgiler paylaşan Aktaş erken seçim söylentileriyle ilgili de öngörülerini paylaştı.

70'li yıllarda Arap ülkeleri Filistin Davası'nın tek destekçileri olarak görülüyordu. Peki, bu durum zaman içinde nasıl değişti?

"Bir taraftan baktığınız zaman Arap ülkeleri aslında 70'li yıllarda kendi meşruiyetlerini sağlamak için Filistin Davası'nın tek destekçisiydiler. ABD'den aldıkları koruma ve yönetim desteğinin dışında Suudi Arabistan'da, Ürdün'de, Mısır'da bütün Arap Devletleri Filistin Davası'na ne kadar destek verirlerse kamuoyunda o kadar çok meşruiyetleri vardı. Öyle bir döneme girdiler ki özellikle Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan hatta Ürdün, bırakın Filistin'i desteklemeyi nerdeyse 'şu mücadelede vatanperverler bir an önce teslim etsin de topraklarını biz de keyfimize bakalım' gibi bir konumadalar. Biraz da şöyle oldu, dünyada dengeler çok değişti. 80-90'lı yıllarda büyük devlet dediğimizde petrol zengini ülkeler büyük devlet olarak anılıyordu fakat, zaman içinde geleneği olan tarihsel misyonu olan devletler; Türkiye, İran, Mısır gibi devletler petrol zengini olan ülkelere göre daha öne çıktı."

Türkiye'nin Filistin Davası'na bakış açısı nedir ve bu durum Türkiye'nin tarihsel misyonuyla nasıl ilişkilidir?

"Bir de baktığınız zaman Türkiye'nin konumunu ele alın, 100 yıl önce Suudi Arabistan Yarımadası'ndan Balkanlara kadar bütün hepsi bizim toprağımızdı. En az kaldığımız yerde 100 yıl ve en fazla kaldığımız yerde 400-500 yıl yönetim olarak kalmışız. Sadece konu o zaman Filistinlilerin meselesi değil, bizim de meselemiz oluyor. Osmanlı Ordusu enteresandır ki son iki savaşını Gazze'de vermiştir İngilizlere karşı. Birinde yenip, birinde yenilmişler. Dolayısıyla bu bizim kader birliğimizdir."

TÜRKİYE'NİN DIŞ POLİTİKADAKİ YERİ

Türkiye'nin dış politikada ve diplomasi alanında nasıl bir strateji izlediğini düşünüyorsunuz?

"Şöyle de bir dünya yoktur; "efendim biz dünyanın hiçbir meselesi ile ilgilenmeyelim, yorganımızı başımıza örtelim, Türkiye sınırlarını korumaya çalışalım." Böyle darandığımız zaman sınırlarımızı koruyamayız. Gelip ya PKK eliyle ya da FETÖ eliyle işgal etmek istiyorlar. Türkiye'de son dönemlerde hem ekonomik olarak bölgesel güç, hem de diplomasi alanında küresel bir güç ortaya koyacak kadar iddialı bir hale geldi. Filistin'de Gazze kazandığı zaman ileri dönük olarak biz daha güvende olacağız, çünkü adamların niyetleri kötü. Barış istemiyorlar ki müzakereciyi öldürdüler. Dünya Savaşı İstiyorlar. Dolayısıyla biz tepki göstermekte haklıyız, sadece mazlumlardan yana olma tutumu göstermiyoruz aynı zamanda uzun vadede kendi güvenliğimizi de teminat almak için bu çabayı vermek durumundayız."

Türkiye-Mısır ilişkilerinin normalleşmesi Gazze'ye nasıl bir etki yaptı?

"Türkiye diplomatik olarak büyük bir çaba veriyor özellikle bu dönemde çok gözden kaçan bir durum ama Türkiye-Mısır ilişkilerinin normalleşmesi ve oradaki dayanışma belki de Gazze'deki 2 milyon insanın Sina Çölü'ne sürülmesine engel oldu ki, bugün gücümüz buna yetiyor yarın daha büyüğüne yettiği zaman Türkiye, elinden geleni ardına koymaz diye düşünüyorum."

İsrail'in mevcut politikaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

"İsrail önce kendi güvenliğini teminat altına alsın. Bir devlet olarak var olmayı denesinler, ondan sonra kendileriyle konuşalım. Şu an onlar soykırımcı, haydut ve katil bir devlet. Katil bir devlet ve soykırımcı bir adamın söylediklerinin de hiçbir anlamı yoktur. Onlar kıyamete kadar insanlığın yüzüne bakamayacaklar. Aynaya da bakamayacaklar, çünkü nereye giderlerse gitsinler o rezillikleri karşılarına çıkacak. Biz o videolardaki çocukların yüzüne bakamıyoruz. Daha dün 30 kişi öldü, peki niye ölüyor bu insanlar? Savaşlar bir ahlak ve hukuk üzerine yapılır ve bu insanlarda ne ahlak var ne namus var. ABD'ye güveniyorlar ve ellerinde bu güç var. Bu gücü kullanmaya devam ettikleri vakit demek ki dünyada Hristiyan ya da Müslüman insan bırakmayacaklar. Sadece 30 milyon Yahudi kalacak, onun için aslında insanlık bir tehditle karşı karşıya sadece Filistin'deki çocuklar değil. Özellikle de ben 'kara gün' olarak adlandırıyorum, bu adamın 30 bin sivili öldürmesini ABD Kongresi ayakta alkışladı ki bu insanlık için kara bir gündür. Yani şöyle düşünelim, ABD Kongresi Hitler'i ayakta alkışladı gibi bu çok vahim ve aşağılık bir şey. Sadece aşağılık durum Netanyahu'nun katliamcılığı değil, ABD Kongresi'nin bir katili ayakta alkışlaması insanlık için kötü bir gündür."

GENAR'ın 28 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu söylediniz. Bu süreçte GENAR'ın öncelikleri neler olmuştur?

"Biz 28 yıllık bir kurumsal firmayız. Dolayısıyla GENAR'ın varlığını bir seçimle ölçülemez. Sonuç tutturmak dışarıdan bakılınca bir araştırma firması için önemli gibi duruyor ama biz daha çok şuna odaklıyız; 'Kurumsallığımız ne kadar oturdu? Ne kadar sağlıklı veri üretiyoruz? Müşterileri ne kadar doğru yönlendiriyoruz? Ne kadar hatadan uzak veri üretebiliyoruz?' Kurulduğumuz günden beri değere dokunmadan, verilerle oynamadan onu toplumun önüne koymak açısından kıymetli bir tarafımız var. Bunu da bozmadık. Biz daha ziyade değer üreten, bilgi üreten, fikir üreten bir kurumuz. 28 yıldır da aktif olduğumuza göre, demek ki bizim var olmamızı sağlayan müşterilerimiz işlerimizden memnunlar ki biz dükkanı açık tutabiliyoruz."

Kamuoyu araştırmalarının manipülasyon aracı olarak kullanıldığını söylediniz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

"Kamuoyu araştırmaları dünya çapında medya aracılığıyla manipülasyon olarak kullanılır. Mesela ABD'deki seçimlerde yaklaşık 40-50 firma Clinton'ın kazanacağını söylüyordu. Hatta New York Times'ın son manşetini hatırlıyorum, 8 tane Clinton 1 tane Trump resmi vardı. Trump, Azerilerin deyimi ile 'hapishane kaçkını' gibiydi. Ama dikkat ederseniz bütün bu araştırma şirketleri yanılmıştı ki ortada bir manipülasyon var. Türkiye'de altılı masanın olduğu genel seçimde çokça yüksek düzeyde manipülasyon yapıldı. Yaklaşık yirmiye yakın firma Kılıçdaroğlu'nun yüzde 60'la kazanacağını söylüyordu. Biz de çok ılımlı bir şekilde 1. turda başa baş 2. turda Erdoğan'ın kazanacağını söylemiştik. Öyle de sonuçlandı seçimler. Dolayısıyla o yirmi firma da belki kendini sorgular ama öyle bir kültür Türkiye'de maalesef yok."

Sokak röportajları hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu tür içeriklerin etkisi nedir?

"Mikrofonu sağlıklı bir şekilde herkese eşit tutabiliyorsanız, insanlar da rahatça kendini ifade edebiliyorsa izleyen insanlar da bir kanaat oluşturur ama oran vermeleri doğru değildir. Fakat ben sokak röportajlarını çok keskin, çok sert ve düşmanca görüyorum. Konvansiyonel gazeteciliğin hesap verme gibi bir durumu var, mesela bir haber yaptıysa o haberin arkasında durmak zorunda. Yeni akım medyada veya sokak röportajlarında kimsenin kimseye hesap verme durumu yok. Hatta şöyle bir durum var, röportajı yapan kişi CHP'liyse vatandaş AK Partili ise 'Karnını doyurabiliyor musun? Geçinebiliyor musun?' gibi sorular soruyor. Röportajı yapan kişinin böyle bir yetkisi yok. Yani hangi yetkiyle vatandaşı yargılıyorsun, haddini aşarak. Vatandaşın görüşü saçma bile olsa bu durum böyledir. Sokak röportajları kışkırtıcı, milleti birbirine düşüren düzeyde olabiliyor."

Sosyal medyanın sansür uygulamaları hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu konuda ne gibi önlemler alınabilir?

"Turkcell ya da Türktelekom gibi firmalar Instagram gibi geniş ölçekli olmasa da yeni araçlar piyasaya sürmelidir diye düşünüyorum ki vatandaş mağdur olmasın. Devlet kurumları ya da vatandaşlar bir fikir beyan edince Instagram onu sansürlüyor, o yetkiyi kendisinde görüyor. Peki bu mecra kim? Mesela Filistin'de 40 bin sivil öldürüldü. Siz bunu protesto ediyorsunuz, bu sansürleniyor. 40 bin sivili öldüren adam boy boy reklam yapıyor, algoritma onu güçlendiriyor. Geçen bir akademisyen konuşuyor 'Bunu algoritma yapıyor' diye. Algoritmanın planını yapan bir şeytan değil. Projenin başında oturan Siyonistler yapıyor bunu. Mustafa Şentop'un tweetinden öğrendim ben. 'Taziye mesajı attım, silindi' diyordu. Bu hakkı Instagram'a kim veriyor? Instagram üzerinden satış yapan işletmeler var, evet bu önemli bunların engellenmemesi lazım. Devlet buna tedbir almalı. Biri seni kısıtlıyorsa devlet olarak sen de hukukunu ortaya koyarak onu kısıtlayabilirsin. Yasak yarın kalkar sorun değil, ama gerek hukuk anlamında gerek o insanları terbiye etme anlamında tedbir alınması gerekir."

Erken seçim beklentisi var mı?

"Vatandaş ekonominin iyileşmesini istiyor, millet seçimden bıktı. Bir seçim, iki seçim, on seçim. Milletin beklentisi şu an ülkenin doğru yönetilmesi ve ekonominin iyileşmesi. Siyasiler kendi aralarında mecliste kavgalarını verebilirler ama en az 2 yıldan önce bir seçim tartışmasını bile, ben öngörmüyorum."

Yapılan araştırmalarda ülkenin sorunları nasıl kategorize ediliyor?

"Biz yaptığımız araştırmalarda ya da siyasi öngörüleri hesaba katarak sorunları ikiye böldük. Sorunların yüzde 70'i ekonomik, yüzde 30'unu diğer sebepler olarak nitelendirdik. Fakat öyle enteresan bir durum var ki yüzde 70'i otuza bahane etmemek lazım, 30'u da 70'e bahane etmemek lazım. Belki de 30'luk kısımda sıralanan sebepler iyi işler çıkarılsa o yüzde 70 olmayacaktı. Dolayısıyla AK Parti'nin önünde bu veriler var. AK Parti rasyonel bir parti. Kendini yenileme potansiyeline sahip bir parti. Bir de artık rekabetçi siyaset dönemine geçildi, toplum hem AK Parti'ye hem CHP'ye bakıyor. Ona göre bu durum her iki partinin de işine yarar ve toplum menfaatine fikirler üretirler gibi bir düşüncem var."