Gıda Mühendisi Ebru Akdağ: Ev Yapımı Eşittir Hijyenik Demek Değildir!

Tarım ve Orman Bakanlığı ekiplerinin geçtiğimiz günlerde Antalya’da gerçekleştirdiği gıda denetimlerinde, bazı merdiven altı işletmelerin halk sağlığını hiçe sayarak, bozuk ürünleri piyasaya sürmeye çalıştıkları belirlendi. Denetimlerde ele gerçirilen 65 bin gıda ürününün, son tüketim tarihi 2023'ü gösterirken, etiketteki tarihin çeşitli yöntemlerle 2025 olarak değiştirildiği tespit edildi. Konuya ilişkin Gıda Mühendisi Ebru Akdağ, önemli açıklamalarda bulundu.

"SON TÜKETİM TARİHİ GEÇMİŞ ÜRÜNÜN ASLA TÜKETİLMEMESİ LAZIM"

Denetimlerin ve bunların ortaya çıkarılmasının, farkındalık yaratmak açısından önemli olduğunu vurgulayan Akdağ, "Ürünlerin üzerinde iki tane tarih var, biri tavsiye edilen tüketim tarihi T.E.T.T dediğimiz. Diğeri de son tüketim tarihi. Son tüketim tarihi özellikle çok daha önemli çünkü, son tüketim tarihi geçmiş bir ürünün asla tüketilmemesi lazım. Buradaki senaryoda gördüğümüz, son tüketim tarihi geçmiş olan ürünlerin tarihlerini silerek, yeni tarihler atılması söz konusu. Bu ciddi zehirlenmelere, salgınlara veya hastaneye yatışlara ve hatta ölümlere sebep olabilecek, toplum sağlığı riski oluşturan bir konudur. Dolayısıyla bu konuda farkındalık yaratmak ve tedbirlerin alınması çok önemli." dedi.

"USÜLÜNE UYGUN OLARAK YAKILIR YA DA GÖMÜLÜR"

Denetimlerde ele geçirilen bozuk ürünlerin imha süreci hakkında Akdağ, "İmha edilme sürecinin usül ve yöntemleri Bakanlığın yönetmeliğinde açık bir şekilde belirtilir. Bunların öncelikle zaten mülkiyeti kamuya geçirilir. Bütün mali yükü üretici tarafından yapılmak üzere bunların imha edilmesi gerekir. Bunlar onaylı işletmelerde veya gidilemiyorsa belediyelerde, usülüne uygun olarak ya yakılır, ya da gömülerek imha edilir. Bu yöntemlere uyduğumuz zamanda zaten doğa açısınsan bir sorun teşkil etmez, bunların tekrar piyasaya dönmemesi tabi ki en önemli koşullardan biri. O yüzden uslüne göre, bakanlık gözetimi altında imha edilir bu ürünler." ifadelerini kullandı.

"DAHA YÜKSEK TUTARLARDAN KONUŞMAMIZ GEREKİYOR"

Yapılan denetimler sonucu kusurlu bulunan işletmeye verilen yaptırım ve cezaların eskiden çok daha düşük olduğunu vurgulayan Akdağ, "İlgili yönetmelik değişti ve şu anda gelinen hali daha iyi ama tabi ki tekrarlamalarla birlikte para cezaları farklılaşıyor. Burada hangi durum tespit edildiyse ona yönelik bin, 5 bin, 10 bin gibi para cezaları var. Tabi ki bu kadarlık bir miktar hiç caydırıcı değil, özellikle de toplum sağlığını tehdit eden bir konuysa daha yüksek mecralardan ve tutarlardan konuşmamız gerekiyor. Şu kısmı daha sevindirici, tekrarlamalar durumunda bu cezalar katlanarak artıyor. Hatta üretimden men edilmesi, hapis cezaları gibi cezalarda ortaya çıkabiliyor. Dolayısıyla o kısmı daha olumlu ama ilk etapta çok da caydırıcı olmadığı konusuna katılıyorum." dedi.

"KONTROL MEKANİZMASININ PARÇASI OLMALIYIZ"

Yaşanan olumsuzluğun tekrarının olmaması adına bakanlığın alması gerek önlemleri belirten Akdağ, "Bu tarz durumlarla genelde merdiven altı dediğimiz yani bakanlığa onayı ve kaydı bulunmayan işletmelerde karşılaşıyoruz. Bunlar her ne kadar gıda sektöründe güveni azaltıyor olsa da bilinen markalar ve büyük işletmeler bu tarz uygulamaların içerisinde olmazlar. Dolayısıyla Türkiye'de ciddi bir merdiven altı üretim söz konusu. Bunların piyasadan silinmesi gerekiyor. Buna yönelik tedbirlerin ve cezaların olması çok önemli. Öte yandan denetimlerin sıkılaştırılması, denetim sürelerinin artırılması önemli. Bir denetlemecinin, bir tesise gittiğinde daha uzun süre ve daha bilinçli şekilde, hijyen ve gıda koşullarına göre denetimleri yapması gerekiyor. Denetmen sayısının artırılması gerekiyor ve bu açıdan da aslında gıda mühendisi istihdamının artırılması şart. Fakat bir yandan da etik kuralların hem üreticilere hem de tüketicilere daha fazla öğretilmesi lazım. Bilinç oluşturacak kampanyalarla tüketici de farkındalık yaratabilirsek bu merdiven altı ürünlere yönelik talep azaldıkça buradaki hatalarda mecburen aşağı inecektir. O yüzden burada tüketicinin rolüde önemli ve bizlerde tüketici olarak burada bir aksilik hissettiğimiz zaman rol sahibiyiz aslında. ALO 174 hattını arayarak her hangi bir gıda da şüphe duyduğumuz zaman, buraya bilgi vermemiz ve kontrol mekanizmasının bir parçası olmamız çok önemli." ifadelerini kullandı.

"ASIL RİSK AÇIKTA SATILAN ÜRÜNLERDE"

Tüketicinin güvenilir gıdaya ulaşabilmesi için özellikle açıkta satılan ürünlerden uzak durması gerektiğinin altını çizen Akdağ, "Biz gıda taklit ve tağşişlerle ilgili haberlere rastladığımız zaman, yanlış bir karar alarak açıkta satılan ürünlere yöneliyoruz. Halbuki asıl risk oralarda. Dolayısıyla bir tüketicinin güvenilir gıdaya ulaşması için önemli olan güvenilir satış noktalarından, bilinen markaların ürünlerini almak. Aksi takdirde internette güvenilir olmayan, bilmediğimiz bir markanın ürününü, ya da sokak kenarında açıkta satılan ürünleri aldığımızda bunlar denetim mekanizmasının dışındadır ve her türlü riski barındırabilir. O nedenle bunlardan uzak durmak gerekiyor." açıklamalarında bulundu.

"BOZULMUŞ HAYVANSAL ÜRÜN HERHANGİ BİR ŞEKİLDE TÜKETİLEMEZ"

Son tüketim tarihi geçmiş 17 ton tavuk etinin kıymaya dönüştürülmesi hakkında Akdağ, "Bu asla yapılmaması gereken bir şey. O yüzden de işlenmiş, çeşnilendirilmiş, kıymalı ürünlerde aslında biraz daha dikkat etmemiz gerekiyor. Bozulmuş et ürünlerinin çeşnilerle, soslarla o bozukluk kokusunu bastırmak amacıyla yapılan diğer ürünler tüketiciyi aldatabilir. Tabi ki bozulmuş bir hayvansal ürünün veya son tüketim tarihi geçmiş bir hayvansal ürünün herhangi bir şekilde tüketilmemesi gerekir. Bunu kıymaya çevirdikten sonra uygulayacağınız ısıl işlem dahi üzerinde bulunan E. coli, salmonella gibi farklı bakterileri etkisiz hale getirmeye yeterli değildir. O yüzden de bu çok yalnış bir uygulamadır." dedi.

KIŞLIK HAZIRLIKLARDA 'DOMATES İLACI' KULLANIMI

Sonbaharın gelişiyle ev hanımları kışlık hazırlıklarını yapmaya başladı. Sosyal medyada 'domates ilacı' olarak övülen ve eczanelerde de kontrolsüzce halka satılan salisilik asit hakkında, Gıda Mühendisi Ebru Akdağ önemli açıklamalarda bulundu.

"SALİSİLİK ASİT GIDA KATKISI OLARAK KULLANILMAMALIDIR"

Son zamanlarda sosyal medyada 'domates ilacı' olarak övülen salisilik asitin, eczanelerde kontrolsüzce vatandaşa satılması hakkında konuşan Akdağ şu ifadelere yer verdi:

"Kendi sosyal medya hesabımda da bunun düzeltmesini yapmaya çalıştım. Salisilik asit, eczanelerde bile 'domates ilacı' olarak yanlış bir şekilde satılan bir şey. Salisilik asit aslında dermatolojide kullanılan bir kimyasal. Burada bakmamız gereken zaten uluslararası otoritelerin ne söylediğidir. Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Gıda Otoritesi gibi  uluslararası otoriteler salisilik asitin gıda katkısı olarak kullanılmasını uygun bulmaz. O yüzden de asla kullanılmaması gerekir fakat tam da bu dönemlerde, kışlık domates hazırlıklarında malesef kullanılmasıyla ilgili tariflerle yoğunlukla karşılaştık. Bu insan sağlığı açısından risk taşıyan bir durumdur, yapılmaması gerekir."

"AMBALAJSIZ ÜRÜNLERİ ALMAKTAN KAÇINMALIYIZ"

Öte yandan açıkta, ambalajsız şekilde satılan gıdaların alınmaması gerektiğinin altını çizen Akdağ, "Tabi ki pazar kültürümüz var ama açıktan meyve sebze almaktan bahsetmiyorum. Salça, kuruyemiş, baharat gibi ürünleri almaktan kesinlikle kaçınmalıyız. Güvenilir gıda bakanlığın onay ve kaydına yönelik hijyenik kurallara uygun şekilde üretilmiş, ambalajlı, bilinen markaların ürünleridir. Bunları tercih etmemiz gerekir." dedi.

"EV YAPIMI EŞİTTİR HİJYENİK DEMEK DEĞİLDİR"

Ev yapımı olarak sunulan salça ve turşuların sosyal medya mecralarında halka pazarlanması hakkında Akdağ, "Ev yapımı eşittir hijyenik demek değildir. Tabi ki hijyenik şartlarda da üretilebilir ama bazı ürünler, mesela domates ve sebzeli konserveler ev şartlarında gerekli teknolojiye sahip olmadığımız için yapılması çok riskli ürünlerdir. Şimdi diyeceklerdir ki 'biz yıllardır yapıyoruz, geleneksel olarak ve bir şey gelmedi başımıza' ama geleneksel gıda üretimlerinin bir kısmı çok kıymetli olmakla beraber bir kısmınında riskler taşıdığını bilim dünyası bize çok uzun zamandır söylüyor. Çünkü sebze gibi düşük asitli gıdalarda, oksijensiz ortam 'clostridium botulinum' dediğimiz dünyada bilinen en güçlü toksinin gelişmeyi en sevdiği ortamlardır. Bunu etkisiz hale getirmek kaynatmakla mümkün değildir. Bizim evde kaynatma yöntemi ile ulaşabileceğimiz maksimum sıcaklık da 100 derecedir. Fakat bu bakteriyi etkisiz hale getirmek için ve bu toksinlerden kurtulabilmek için 120 derecelere çıkmamız gerekiyor. O nedenle evde bu riski almak hiç doğru değil. Yüksek basınçlı konserve tencereleri vardır 120 derecelere çıkabildiğiz, bunları kullanmak uygundur ama bu teknolojiyi kullanmıyorsak ev yapımı salçalar, konserveler veya köyde yapılan pekmezler ki bunlarda uzun süre kaynayınca içinde hiç istemediğimiz kanserojen kimysallar oluşuyor. Bunlardan aksine uzak durulması gerekiyor." ifadelerini kullandı.

 

HABER-KEVSER KARADUMAN