Erhan Vergili Yazdı: Barış Mı Bölüşüm Mü?
İmralı görüşmeleriyle şekillenmeye başlayan yeni sürecin Türkiye'ye barış mı yoksa bölüşüm mü getireceğini değerlendiren Vergili, yazısında kapsamlı bir genel affın hazırlıklarının olabileceğine değindi.
Erhan Vergili'nin köşe yazısı şöyle:
Yeni Çözüm Sürecinin Dinamitleri: Barış Mı Bölüşüm Mü?Türkiye'nin gündeminde barış adına atılacak adımlar tartışılırken, bu sürecin aslında kapsamlı bir genel affı beraberinde getireceği ihtimali giderek güçleniyor. Ancak bu affın sınırları, yalnızca toplumsal barışa yönelik suçlarla sınırlı kalmayacak gibi görünüyor. Öcalan’dan FETÖ'cülere, Sinan Ateş suikastının faillerine, uyuşturucu baronlarından yasadışı bahis çetelerine ve kripto para dolandırıcılarına kadar, farklı suç örgütlerinin de bu affın kapsamından faydalanabileceği iddiaları, tartışmaları daha da alevlendiriyor.
2015’te terörle mücadele dönemiyle başlayan süreç, bugün yeni bir söylemle yeniden sahneye çıkıyor. Ancak bu kez terörü bitirme iddiasıyla geçmiş on yılın skandalları, suçları ve karanlık ilişkilerinin üzeri mi örtülmek isteniyor. Geriye dönüp baktığımızda, topluma ağır bedeller ödetmiş bu dönemin aktörleri, sanki hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam edebilecek. Barış adına atılacak bu adımların, geçmişin hesabını sormak yerine herkesi “temiz bir sayfa” açmaya davet edeceği aşikâr.
Öte yandan, HDP’nin muhalefetle kurduğu ilişki döneminin de sonuna gelinmiş olabilir. Selahattin Demirtaş’ın son açıklamaları, Kürt siyasetinde meşru ve belirleyici aktörün artık Öcalan olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu durum, yalnızca HDP içinde değil, aynı zamanda Türkiye siyasetinin genelinde dengeleri değiştirebilecek bir hamle. Nitekim Öcalan’ın bu siyasi gücü, muhalefetle idealist bir işbirliğine değil, iktidarla pragmatik bir pazarlığa hizmet edecek gibi görünüyor.
Bu bağlamda, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin son önerileri, yeni bir iktidar koalisyonunun zeminini hazırlama çabası olarak okunabilir. Hem Bahçeli’nin Öcalan’ı dolaylı yoldan kabul etmesi hem de çeşitli siyasi partilerin bu süreçte sessiz kalması, bu koalisyonun altyapısının çoktan oluşturulduğunu gösteriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sürece mesafeli durma çabası, hem iç hem de dış politikadaki hassas dengelerle açıklanabilir. Öcalan ile yürütülecek bir müzakerenin yükünü taşımak istememesi son derece anlaşılır bir gerekçe. Ancak Cumhur İttifakı’nın dinamikleri ve Bahçeli’nin önerisinin Erdoğan üzerinde yaratacağı baskı, bu mesafeyi korumayı zorlaştırabilir. Eğer Erdoğan bu sürece destek verirse, Türkiye’yi bekleyen geleceğin temel hatları şimdiden belli. Barış adı altında, suçların affedildiği, geçmişin unutturulduğu ve yeni dengelerin kurulduğu bir döneme geçiş yapabiliriz.
Fakat Erdoğan, bu süreci kendisine yönelik bir tehdit olarak görür ve müdahil olmamaya karar verirse, siyasi arenada çok daha farklı tartışmalar yaşanabilir. Bu durum, yalnızca Türkiye’nin siyasi dengelerini değil, Cumhur İttifakı’nın geleceğini de kökten değiştirebilir.
Ancak diş macunu tüpten çıktıktan sonra bir daha o tüpe girmesi mümkün değil. Bahçeli’nin başlattığı bu süreçte Erdoğan’ın rızası olsa da olmasa da artık geri dönüşü olmayan bir periyoda girildi. Bizi bekleyen bir sürpriz olmamakla birlikte odak noktamız ‘sonuç’ olacak. Peki sonuç ne?
Barış mı, Bölüşüm mü?
Sonuç olarak, entelektüel çevrelerin “barış” adı altında sunduğu bu sürecin kazananları ve kaybedenleri şimdiden belli gibi görünüyor. Barış söylemi, görünürde toplumsal bir uzlaşma vaadi sunsa da aslında siyasi hesaplaşmaların ve güç mücadelelerinin bir aracı haline gelmiş durumda. Bu sürecin gerçek kazananlarının kim olacağı, yalnızca müzakere masasında değil, toplumsal vicdanın terazisinde de tartılacaktır. Şimdilik görünen, barış adına atılacak bu adımların yalnızca geçmişin izlerini silmekle kalmayıp, yeni bir siyasi düzenin taşlarını da döşeyeceği yönünde.